Önceki yazımda Mısır’ı fethini anlattığım dokuzuncu Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han, Fatih’in oğlu II. Bayezid Han ile Dulkadiroğlu Alâüddevle Bozkurd Bey'in kızı Ayşe Gülbahar Hatun'un oğludur. Osmanlılar nasıl Oğuz Türklerinin Bozok kolunun Kayı boyundan ise Dulkadiroğulları da yine Bozok kolunun Bayat boyundandır.
Ayşe Gülbahar Hatun Yavuz’u, 1470’de Amasya’da doğurdu. Ne yazık ki oğlunun padişahlığını göremeden 1505 yılında Trabzon’da vefat etti. Yavuz’un, annesinin ruhu için Trabzon’da yaptırdığı Ayşe Gülbahar Hatun Camii’nin yanındaki türbesindedir.
KISA AMA VERİMLİ BİR SALTANAT
Yavuz, babasının tahttan çekilmesi üzerine 1512’de 42 yaşında padişah oldu. 8 yıldan biraz fazla süren saltanatı süresince iki büyük sefer gerçekleştirerek Doğu Anadolu, Kuzey Irak, Lübnan, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz’ı Osmanlı topraklarına kattı. Böylece devleti iki buçuk kat büyüttü. Mısır’daki son Abbasî halîfesinden emanetleri alarak hilâfeti Osmanlı padişahlarına bağladı. Hutbelerde ismini, “Hâdimü’l-Haremeyn” yani “Mekke ve Medîne’nin hizmetçisi” diye okuttu.
1516’da İstanbul’da ilk tersaneyi kurdu. Burada gemiler inşa edilerek büyük bir donanma yaptı. Hedefini bilemediğimiz batı istikametindeki üçüncü seferine çıktığı sırada Çorlu Ovası’nda hastalanarak 22 Eylül 1520 günü 50 yaşında vefat etti. Bütün ömrü seferlerde geçmişti. Son derece cesur, kararlı, devlet işlerinde sert mizaçlı idi. Buna karşılık çok dindar ve âlimlere karşı hürmetkârdı.
Babasının vefat haberi kendisine ulaştırılan Kanûnî’nin, sancakbeyi olduğu Manisa’dan İstanbul’a gelip 30 Eylül günü tahta geçtiğinin ertesi günü Yavuz’un naaşı Fatih Camii’ne getirildi. Yeni padişahın da katıldığı cenaze namazını Şeyhülislam Zenbilli Ali Cemâlî Efendi kıldırdı. Akabinde türbesinin yapılacağı bugünkü mahalle getirilerek defnedildi.
HALİÇ’E NÂZIR BİR TEPEDE
Yavuz Sultan Selim Han Türbesi, İstanbul’un Fatih ilçesi, Yavuz Sultan Selim semtinde yer alan ve babasının ruhu için Kanûnî tarafından yaptırılan Sultan Selim Camii’nin kıble duvarının önünde, Haliç’e nâzır bir tepededir. Bu alandaki dört türbeden kıbleye göre en sağda olanıdır. Mimar Acem Ali yapısı, dört sütunlu giriş revakı olan, sekizgen plânlı bir yapıdır. Girişin iki tarafında İznik çinileriyle yapılmış çok nefis panolar yer alır. Kubbesi dilimlidir. Sedef kakma kapısı ve yine sedef kakma abanoz pencere kapakları, sedef işleme sanatının en güzellerindendir. Türbede sadece, mermer bir kaide üzerindeki, sedef kakmalı bir parmaklığın içinde bulunan Yavuz Sultan Selim Han'ın büyük sandukası vardır.
Sandukasının üzerinde, daha sonra oğlu Kanunî zamanında şeyhülislâm olan, “İbn Kemal” veya “Kemal Paşa-zâde” olarak anılan Ahmed Şemseddin Efendi’nin atının ayağından sıçrayan çamurla kirlenen kaftanı vardır.
Mısır Seferi sırasında Kemal Paşa-zâde Yavuz Sultan Selim Han’ın yanında giderken atının ayağından padişahın kaftanına çamur sıçrayınca Yavuz, “Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanımı böylece sandukamın üzerine koysunlar.” diye vasiyet etmiştir. 500 yıllık bu tarihî kaftan restore edilerek 2017 yılında bugün bulunduğu yere konulmuştur.
SELİM ŞAM’A GİRİNCE...
Türbede sergilenen ve “Sin Şın Taşı” olarak adlandırılan bir taşta “İzâ dehale sîni fi'ş-şîn zahera fî kabrihî Muhyiddîn” yani “Sin şına girdiğinde Muhyiddin’in kabri açığa çıkar.” ibaresi yazılıdır. Bu kitabe Yavuz’un, Şeyh-i ekber Muhyiddin-i Arabî’nin Şam’ın Sâlihiyye semtindeki kabrini, Mısır Seferi sırasında buldurup ihya etmesinin hatırasını canlı tutmak maksadıyla Seyyid Derviş Hasan tarafından yazılmıştır. Burada sin “Selim”i, şın “Şam” şehrini ifade etmektedir.
Yavuz, 500’dan fazla kitap yazmış olan bu büyük İslam âliminin kabrinin üzerine yaptırdığı türbenin yanı sıra bitişiğine bir cami, tekke ve imaret inşa edilmesini emretmiş, bütün bu yapıların ve görevlilerinin masraflarını karşılamak üzere birtakım köy ve mezraları da vakfetmişti.