Kurban Bayramı’nı 2 milyarlık Müslüman dünyası olarak coşkuyla idrak ediyoruz.

Üzerine kurban kesmesi vacip olanlar kurbanlarını kestiler ve etlerinden komşularına ve ihtiyacı olan kişilere bol bol dağıttılar. Dünyanın her yerinden 2,5 milyon kişi Mekke’de hac ibadetini yerine getirerek hacı oldular. Tanıdıklarımızın güzel haberlerini o mukaddes mekânlardan alıyoruz. Doğrudan Mekke’ye gidenler şimdi Hicret Yolu üzerinden otobüslerle Medine’ye giderek Peygamber efendimizin kabrini ziyaret etme ve hemen bitişiğindeki Mescid-i Nebî’de namaz kılma bahtiyarlığına erecekler.

Büyüklerimizi, akrabalarımızı ve dostlarımızı ziyaret ederek, telefonla arayarak veya mesaj göndererek bayramlarını tebrik ediyoruz ve hatırlarını soruyoruz. Ne mutlu ki 55-60 sene evvel benim de yaptığım gibi şimdi de kapımız çalınıyor, en güzel kıyafetlerini giymiş kız ve erkek çocuklar “Bayramınız mübarek olsun!” diyorlar, biz de onları güler yüzle karşılayıp şeker ikram ediyoruz.

BÜYÜKLERİMİZ

Dostlara tavsiyem, özellikle anne, baba, dede ve nineleriniz sağ ise bunun kıymetini bilmenizdir. Onlara elden geldiğince hizmet etme, hatırlarını sorma ve gönüllerini alma fırsatını aman elden kaçırmayın. Sonra benim gibi yaş 65’i geçip bütün bu kıymetlileriniz kuş gibi elinizden uçtuğunda, duyacağınız pişmanlık artık fayda vermez. Anne ve babalar evlatları için çok büyük fedakârlıklara katlanmışlardır. Evlatlarını bin bir güçlükle yetiştirmişler, onların geleceklerini temin için hep kendilerinden vermişlerdir. Karşılığında ise evlatlarının mutluluğunu görmekten başka bir arzuları yoktur. O bakımdan bizim hem dinimizde hem ananemizde anne ve babaya hürmet son derece mühimdir. Kur’ân-ı kerîmde geçen şu âyet daima tüylerimi ürpertmiştir:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster’ diyerek dua et” (İsrâ, 23-24).

Demek ki anne ve baba yaşlandığında “öf” denilmesi gereken bir davranışta bulunabilecek ama biz bunu asla yapmayacağız. Bize bu açık bir şekilde emrediliyor.

ÖĞRETMENLERİM, HOCALARIM

Doğumumuzdan itibaren bizim yetişmemizde en büyük pay anne ve babalarımızındır. Onlara her bakımdan şükran borçluyuz. Bu minnetimizi onlara sağlıklarında gösterme fırsatını elden kaçırmamak gerekir. Yetiştiysek dede ve ninelerimiz de hizmetlerine koşulması gerekenlerdendir. Çünkü onlar da bizim anne ve babalarımızı yetiştirmişler ve bizi küçükken şefkatle bağırlarına basmışlardır.

Üzerimizde hakkı bulunan bir diğer grup, okul öncesi Kur’ân-ı kerîm hocalarımız, ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerimiz, nihayet üniversite hocalarımızdır. Bunlar da bizim eğitim ve öğretim binamızı itina ile inşa eden, bu uğurda büyük emekler veren büyüklerimizdir. Onlar da her zaman hürmet gösterilmeyi ve hizmetlerine koşulmayı hak ediyorlar.

Bu bayram ilk olarak hem teyzem hem de ortaokul birinci sınıfta ilk İngilizce öğretmenim olan teyzem Atiye Çenberci’yi aradım. Kendisi 1943 doğumlu. Anne ve babamın kardeşlerinden bize kalan tek hatıra. Sesini duymak bana çok iyi geldi.

1964’te Bursa Pir Emir İlkokulu’na başladığım zaman ilk öğretmenim olan Nergis Paça 1945 doğumlu ve Bursa’da yaşıyor. 19 yaşında öğretmen çıktıktan sonra ilk bizim sınıfı okutmuş. Onunla konuşurken neredeyse 60 sene geriye ışınlandım ve çok mutlu oldum.

1975-80 arası İTÜ’de Elektronik ve Haberleşme Bölümünde okurken dersimize giren profesörlerin ise hemen hepsi alanında otorite olan efsane hocalardı. Bayram münasebetiyle Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’nu aradım. Hoca İTÜ 1957 mezunu. Doktorasını ABD’de yapmış. Ama orada kalmamış, ülkesine hizmet için İTÜ’ye geri dönmüş. 1979 yılında Devre Sentezine Giriş dersimize girmişti. Kendisi benim doğduğum Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine 80 km mesafede bulunan Gönen’in bir köyünde 1935’te doğmuş. Alanında söz sahibi değerli bir bilim adamı olduğu kadar, köyüne ve köklerine çok bağlı bir kişi. Onunla konuşurken bir an 44 sene geriye giderek kendimi İTÜ Gümüşsuyu binasının A-501 Tarık Özker Amfisi’nde buldum. Ben 21, Ahmet Hoca 44 yaşındaydı o zaman.

Bu vesileyle üzerimizde hakkı bulunanlardan ahirete göçenlere Allah’tan rahmet, yaşayanlarına sağlık, mutluluk ve huzur diliyorum.