Bundan 99 yıl önce ülkemizde çok mühim bir hadise yaşandı. Bir önceki devletimiz Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran ve altı asırdan fazla süreyle yöneten Osmanlı Hanedanı’nın bütün mensupları vatandan çıkarıldı.
Sürgünün kapsamı çok geniş tutulmuştu. Son padişah ve son halifenin yanı sıra babaları takip edildiğinde nesli bir Osmanlı padişahına ulaşan şehzadeler ve sultanlar ile sultan çocukları ve bütün bunlardan evli olanların eşleri listeye dâhil edilmişti. Sürgün kanununun kapsamına giren bu 155 kişi, kendilerinden ayrılamayan bazı yakın akrabaları ve hizmetlileri ile birlikte 1924’ün Mart ayında İstanbul’dan tren ve gemilere bindirilerek vatanlarından sürülmüştü. Sürgün şehzadeler dışındaki kişiler için 28, şehzadeler için ise tam 50 yıl sürmüştü.
İNGİLİZ DAYATMASI
Hani “Lozan’ın gizli maddeleri” şeklinde dillerde dolaşan bir kanaat vardır, siz de duymuşsunuzdur. Resmî ismi “Lozan Sulh Muahedenamesi” olan bu uluslararası antlaşma yazılı bir belgedir ve taraf devletlerin meclislerinde görüşülmüş ve imza altına alınmıştır. Böyle bir belgede gizli madde diye bir şey söz konusu olamaz. Ancak yazılı metne girmese de sözlü olarak ifade edilerek yeni Türk devletine dayatılan bazı hususların olduğu da bir gerçektir. Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın sürgün edilmesi işte bu dayatmalardandır.
CUMHURİYETİN MEŞRUİYET BELGESİ
Meclis zabıtlarından açıkça anlaşıldığı üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosu başlangıçta halifeliğin muhafaza edilmesinden yana tavır sergilemişti. Nitekim Meclis, Osmanlı Hanedanı’nın en kıdemli üyesi Abdülmecid Efendi’yi halife seçmişti. Ancak Lozan’ın taraf ülkeleri, özellikle de İngiltere, halifeliğin kaldırılması yönünde ısrarcı olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletlerince tanınmasına dayanak teşkil eden ve 28 Ekim 1922’de Lozan’da toplanan barış konferansındaki görüşmeler sonrasında düzenlenen metin, 24 Temmuz 1923’te imzaya açılmasına rağmen İngiltere bu antlaşmayı uzun müddet imzalamamış, 1 Kasım 1922’de kaldırılan saltanattan sonra halifeliğin de kaldırılmasını beklemişti. Nihayet bu dayatmaları sonucu 3 Mart 1924 günü TBMM’de kabul edilen ve 6 Mart 1924’te Resmî Cerîde’de yayınlanarak yürürlüğe giren 431 numaralı “Hilâfetin İlgâ ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” gereği halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı mensuplarının kundaktaki bebeklerine kadar yurt dışına sürülmesinden sonra 16 Temmuz 1924 tarihinde imzalamıştı.
BİR HAFTA İÇİNDE VATANI TERK
Sürgün Kanunu, daha Meclis’te kabul edildiği 3 Mart günü, gece yarısına doğru, İstanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Sadettin Bey tarafından ilk önce Halife Abdülmecid Efendi’ye tebliğ edildi. Halife, oğlu Ömer Faruk Efendi, kızı Dürrüşehvar Sultan, zevceleri ve üç kişilik maiyetiyle 4 Mart sabahı Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak otomobil ile Çatalca’ya getirilip Simplon Ekspresi’ne bindirildiler.
Vatanı terk için kanun kapsamındaki bütün kişilere 4 Mart günü tebliğ yapılarak şehzadelere üç gün yani 6 Mart akşamına kadar, sultanlara ve diğerlerine ise bir hafta mühlet verilmişti. Verilen bu mühletler, pasaportların zamanında hazırlanamaması, Mısır’a gitmek isteyenlere İngiltere Sefaretinin vize vermemesi, tren ve gemilerin kalkış saatlerinin getirdiği kısıtlamalar gibi sebeplerle birkaç gün uzamıştı. Yine de 12 Mart günü bittiğinde, o sırada zaten yurt dışında olanlar ile hasta olan Fatma Sultan ve ailesi haricinde, kanunun saydığı kişilerin tamamı vatan topraklarını terk etmiş bulunmaktaydı.