Kıymetli okuyucularım, bu makalemde sizlere dünyanın en büyük cihangirlerinden olduğu hususunda bütün tarihçilerin söz birliği ettiği, güzel İstanbul’umuzu fethedip bize miras bırakan Fatih Sultan Mehmed Han’ın vefatından bahsedeceğim.

Sultan Fatih, babasının vefatıyla kesin olarak tahta geçtiği 1451 yılında 19 yaşını sürüyordu. Otuz yılı aşan hükümdarlığı sırasında 25 defa bizzat ordunun başında sefere çıkmıştı. İkisi imparatorluk, dördü krallık, altısı prenslik ve beşi dukalık olmak üzere irili ufaklı 17 devleti fethetmiş, ülke topraklarını iki katından fazla büyütmüştü. Vefatında, Kırım Hanlığı’nın da Osmanlıya tabi olmasıyla imparatorluğun büyüklüğü, Asya ve Avrupa kıtaları üzerinde 2 milyon 200 bin kilometrekareyi aşmış bulunuyordu.

İŞKODRA’NIN FETHİ

Fatih son olarak 1478 yılında çıktığı 3. Arnavutluk Seferi’nde ordunun başında 25’inci defa bizzat bulunmuştu. İşkodra Kalesi muhasara edilmiş, ancak fethinin zaman alacağı anlaşılınca padişah İstanbul’a dönmüştü. Nitekim kale, muhasaraya devam eden Evrenosoğlu Ahmed Bey kumandasındaki ordu tarafından ancak 1479 başında teslim alınabilmişti.

Osmanlı hanedan ailesinin erkeklerinde yaygın olan nıkris yani gut hastalığına Fatih de yakalanmıştı ve zaman zaman verdiği acı dayanılmaz seviyelere ulaşıyordu. Bu sebeple olacak 1480’de Rodos üzerine Vezir Mesih Paşa, İtalya üzerine de eski veziriazam Gedik Ahmed Paşa’nın serdar tayin edildiği donanmalar gönderilmişti.

Papalık ve Avrupa devletleri süregelen fetihler sebebiyle akıbetlerinin ne olacağını kara kara düşünürlerken Fatih ani bir kararla İşkodra önlerinden ayrılmasından 2,5 yıl kadar sonra hedefinin neresi olduğu bilinmeyen bir sefere çıktı. Malum kendisi sırrını ifşa etmeme konusunda son derece titizdi. Bir keresinde “Aklımdan geçeni sakalımın bir teli bile bilse, bütün sakalımı keserim.” demişti.

FATİH’İN ANİ VEFATI

Fatih 27 Nisan 1481 Cuma günü Üsküdar’a geçti. Muazzam toplarla mücehhez 300 bin kişilik ordusunun buradaki karargâhında birkaç gün kaldıktan sonra araba ile hareket ederek Gebze yakınlarındaki ordugâha intikal etti. Bu arada aniden rahatsızlandı. Hekimlerin müdahaleleri fayda vermedi ve büyük hükümdar, sonraları Hünkâr Çayırı denilecek bir mahalde, 3 Mayıs 1481 günü öğleden sonra 49 yaşında vefat etti. Hiç beklenmeyen bir zamanda karşılaşılan bu felaket, Veziriazam Karamanî Mehmed Paşa ve diğer devlet erkânına büyük şaşkınlık yaşattı. Ancak kendilerini toparlayarak tahta geçecek şehzade, sancağından çıkıp Topkapı Sarayı’na ulaşana kadar asker arasında karışıklık çıkmaması adına, padişahın vefatının duyulmaması için gerekli tedbirleri aldılar.

VEFAT GİZLİ TUTULAMIYOR

Padişahın cesedi, kendisinin hasta olduğu ilan edilerek bütün perdeleri kapalı bir araba ile Topkapı Sarayı’na götürüldü. Ne yazık ki padişahın vefatı, Fatih’in iki oğlundan Şehzade Bayezid’in mi yoksa Cem’in mi tahta geçeceği konusunda, Veziriazam Karamanî Mehmed Paşa ile İstanbul Muhafızı İshak Paşa arasındaki ihtilaf sebebiyle uzun süre gizli tutulamadı. Asker arasında kargaşa zuhur etti ve bu sırada veziriazam şehit edildi.

Nihayet Şehzade Bayezid’in Amasya’dan gelip tahta geçmesinin akabinde Fatih’in cenazesi, vefatından ancak 19 gün sonra 22 Mayıs 1481 günü Şeyh Vefa hazretlerinin imametinde Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazını müteakip caminin kıble duvarı önünde yer alan bugünkü türbesinin bulunduğu mahalle defnedildi.

FATİH ZEHİRLENDİ Mİ?

Fatih’in hastalığı sebebiyle mi vefat ettiği yoksa zehirlenerek şehit mi edildiği hususu kesinlik kazanmamıştır. Âşıkpaşa-zâde’nin tarihinde yer alan bir manzumedeki ifadeler, bir kısım araştırmacılar tarafında Fatih’in zehirlendiği şeklinde yorumlanmıştır. Hâlbuki şiirde, hekimlerin hükümdarı tedavi etmeye çalışırken isabetli kararlar alamamaları ve içirdikleri ilaçlarla ölümüne yol açmalarından şikâyet edilmektedir.

Fatih’in cesedinin, tahnit edilmesinde geç kalındığı için koktuğu şeklindeki yorumlar ise İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın 1970 yılında neşrettiği makalesinde konu ettiği, Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki bir belgeden kaynaklanmaktadır. Tarihsiz ve imla hatalarıyla dolu söz konusu belgenin, başka delillerle desteklenmedikçe böyle bir sonuca varmak için yeterli olmadığı kanaatindeyiz.