Bu sezon, Sarı-Kırmızılı ekibin rakip ceza sahasında bu kadar çok baskı kurduğu, bu kadar net fırsatlar yarattığı bir maç daha önce görmemiştim.
Bodrumspor, adeta kalesinin önüne duvar örmüş, Fenerbahçe karşısında gösterdiği direnci tekrarlamak istemişti. Ancak Galatasaray, "Burada bizim kurallarımız geçer!" diyerek sahaya çıktı ve rakibini kendi evinde adeta kuşattı.
İlk yarıda 23 hücum, 27 kez rakip ceza sahasına dokunuş, 11 korner... Bu istatistikler, tek bir gerçeği haykırıyordu: Galatasaray, topu ağlarla buluşturmakta yaşadığı geçici sıkıntıya rağmen, oyunun her saniyesinde golün peşindeydi. Torreira'nın 29. dakikada attığı kafa golü, bu baskının en güzel ödülü oldu. Lemina, Osimhen, Barış ve diğerleri defalarca pozisyon buldu, ancak bazen şanssızlık, bazen de son vuruşlardaki isabetsizlik gol sayısını artırmalarına engel oldu.
Bodrumspor, Fenerbahçe maçında gösterdiği performansın çok uzağındaydı. Galatasaray'ın ezici üstünlüğü karşısında, savunmaya çekilmekten başka çare bulamadı. Oysa bu takım, daha önce kaç maç gol yemeden çıkmış, yönetimi galibiyet için milyonlar vaat etmişti. Ne oldu da bu kadar çaresiz kaldılar? Cevap basit: Karşılarında sadece bir futbol takımı değil, tarihi, taraftarı, arması ve inancıyla bütünleşmiş bir "adanmışlık" vardı.
Galatasaray, Antalya'yı da, Bodrum'u da kendi oyununa mahkûm etti. Skor belki beklenenin altında kaldı, ama sahada yaşanan dominant performans, şampiyonluk yarışında son haftalara damga vuracak bir mesaj verdi: "Biz hazırız!"
Peki ya bu maçtan çıkarılacak asıl ders nedir? Galatasaray'ın bu sezonki azmi ve kalitesi karşısında, rakibin ne kadar direnç gösterirse göstersin, son sözü söyleyecek olanın kim olduğu belli.
Şampiyonluk yarışında geri sayım başladı. Beş hafta kala, her maç bir final. Ve Galatasaray, sonuna kadar savaşmaya hazır.