İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Sir Henry George Elliot’un (ö. 1907), İngiltere’nin maddî ve manevî bütün desteğini ihtilalin elebaşlarına sağlaması sonucu, 32’nci Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilmişti. İhtilalciler onun yerine kendisinden on yaş küçük yeğeni, Veliaht Şehzade Murad Efendi’yi tahta geçirmişlerdi.

İHTİLALCİLER İKİLİ OYNUYOR

Ordu ve donanmanın üzerine titreyen ve en yeni silahlarla donatılmasına özel ihtimam gösteren padişahı, halk ve ordu çok seviyordu. İhtilalin elebaşları, devlet işlerini güzel bir şekilde yürütmeleri için kendilerini en yüksek makamlara getirerek görevlendirmiş olan padişahtan yüz çevirmiş, sözüm ona devletin iyiliği için sürekli meşrutiyet idaresini telkin eden İngiliz büyükelçisinin güdümüne girmişlerdi.

Garip bir şekilde planlanan her şey, ihtilalcilerin umduğundan da kolay gerçekleşmişti. Kendilerine “Padişaha suikast yapılacak, onu korumaya gidiyoruz, çok şerefli bir görevi yerine getireceğiz.” denilerek aldatılan, Şam’dan eğitilmek üzere getirtilmiş birkaç bölük Türkçe bilmeyen Arab asıllı asker ve 300 kadar Harbiye öğrencisi ile bu işi başarmışlardı.

İhtilalciler arasında, yaptığı işin meşrutiyet için ve memleketin hayrına olduğuna inanan tek kişi olan Harbiye Kumandanı Süleyman Paşa, ihtilal ekibinin aparatı olarak görevinin başındaydı. Bir de Donanma Kumandanı Arif Paşa, padişahın kimi zaman şahsî servetinden de katkıda bulunarak dünyanın sayılı deniz kuvvetlerinden biri hâline getirdiği donanmasıyla sarayı denizden çevirmişti. Diğerleri karşı kıyıda, Hüseyin Avni Paşa’nın Kuzguncuk’taki yalısında, herhangi bir aksaklık hâlinde “Biz memleket meselelerini görüşmek üzere toplantı yapıyorduk.” diyerek yakayı kurtarmayı düşündüklerinden, olayı uzaktan dürbünlerle izliyorlardı. Veliaht Şehzade Murad Efendi bile ancak amcası kayıkla Topkapı Sarayı’na götürülürken ortaya çıkabilmişti.

Sadrazam Mütercim Rüşdü Paşa, Şeyhülislâm Hayrullah Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Şûrâ-yı Devlet Reisi Midhat Paşa ile Askerî Şûra Reisi Redif Paşa, yalının pencerelerine üşüşmüş, öbür yakadaki sarayda olup bitenleri anlamaya çalışırken büyük bir endişe içindeydiler. Bir aksilik olur da ihtilal başarısızlıkla sonuçlanırsa, söyleyecekleri yalan hazırdı. Darbenin bütün sorumluluğunu Harbiye Kumandanı Süleyman Paşa'nın üzerine atacaklardı.

Sonuçta padişah tahttan indirilerek o sıralarda kullanılmayan Topkapı Sarayı’na götürülüp aile efradıyla birlikte hapsedilmişti. Hem de öldürülebileceğini düşündürmek amacıyla, 28’inci padişah III. Selim’in 68 yıl önce şehit edildiği odaya konulmuştu.

YEĞENİ SULTAN V. MURAD’A MEKTUP YAZIYOR

Sultan Abdülaziz, kendisinden bir tas sıcak çorba ve bir dilim ekmeğin bile esirgendiği Topkapı Sarayı’nda 3 gün kaldıktan sonra, burada karşılaştığı uygunsuz davranışlar ve içinde bulunduğu mahrumiyet sebebiyle, yeğeni olan yeni padişaha bir mektup yazmıştı. O zamanki gazetelerde de yer alan bu tezkiresinde, yeni padişahı tebrik ediyor ve başarılı hizmetler temenni ediyordu. Satır aralarında kendisini bu hâle, yine kendi eliyle silahlandırdığı askerin getirdiğinden söz ediyor ve bu ızdıraplı yerden alınarak şartların daha iyi olduğu başka bir mekâna nakledilmesini talep ediyordu.

İhtilalciler padişahı öldürmeyi zaten kafalarına koymuşlardı. Mahpus da olsa sevilen bir hükümdarın yaşaması, kendi varlıklarının devamı açısından sakıncalıydı. Aklını kaybetti diye fetva çıkarıp tahtından indirdikleri kimsenin, gayet mantıklı cümlelerden meydana gelen mektubunun basında yer alması, onlar için son derece tedirgin edici bir durumdu. Kendilerine yalan söylenerek ihtilale alet edilen ordu mensupları ve uydurma bir fetva ile kandırılan halk arasında kıpırdanmalar başlamıştı. Artık ihtilalciler için durum tehlikeli bir noktaya gelmiş, onu ortadan kaldırma konusundaki kararlarını çok acele uygulamaya koymaktan başka çare kalmamıştı.

PADİŞAH ORTAKÖY’E NAKLEDİLİYOR

Özellikle ihtilalin elebaşı Serasker Hüseyin Avni Paşa, yönetimi bütünüyle ele geçirmişse de yeni padişahın emrine karşı gelinememiş ve Sultan Abdülaziz, 2 Haziran 1876 sabahı erkenden, yine bütün aile fertleriyle birlikte Ortaköy’deki Feriye saraylar silsilesinin, Feriye Karakolu bitişiğindeki bölümüne nakledilmişti.

Sarayın bu bölümünün biri hariç bütün kapıları iptal edilmiş, bir tabur asker ile sıkı bir koruma sağlanmıştı. Bu mekânda geçirdiği 48 saat süresince Sultan Abdülaziz kapatıldığı odada sürekli ibadet etmiş ve Kur’ân-ı kerîm okumuştu.

Yanında, tahttan indirildiği gün pelerininin altına soktuğu ve bu ana kadar yanından ayırmadığı ve kimsenin de istemeye cesaret edemediği, büyük amcasının oğlu III. Selim’in tarihî palasından başka silahı yoktu. Başına gelecekler sanki içine doğuyordu. Annesi Pertevniyal Valide Sultan ile bu beş gün içinde kaç defa görüşüp dertleşmişlerdi. Bunlar er geç kendisine bir zarar vereceklerdi.

Sultan Abdülaziz’in katli hadisesini anlatmaya müteakip yazımda devam edeceğim.