Dale Carnegie’den severek okuduğum bir hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Rüzgâr bir gün Güneş'e, kendisinin ondan daha güçlü olduğunu ileri sürdü ve bu savını kolaylıkla kanıtlayabileceğini söyledi.

"Şuradaki yaşlı adamı görüyor musun?" dedi.

“Kuvvetlice estiğimde onun sırtındaki paltoyu, senden daha çabuk söküp, alabilirim”.

"Güneş, rüzgârın bu sözlerini duyunca onunla yarışa girmeyi kabul etti ve bir bulutun arkasına çekilerek, rüzgârın yapacaklarını seyretmeye hazırlandı.

Meydanın kendisine kaldığını gören rüzgâr, bir fırtına gücüyle esmeye başladı.

Fakat şiddetini arttırdıkça, yaşlı adam da paltosuna o kadar daha sıkı sarıldı.

Rüzgâr, bu işi başaramayacağını anlayınca yarışı bırakmak zorunda kaldı.

Onun tüm yaptıklarını bulutun arkasından izleyen Güneş, rüzgârın yarıştan vazgeçmesi üzerine, bulutun arkasından sıyrıldı ve büyük bir sevecenlikle yaşlı adama bakarak, ona tüm içtenliğiyle sımsıcak bir biçimde gülümsemeye başladı.

Güneş'in sıcaklığını giderek arttırması karşısında yaşlı adamın yüzünde bir rahatlama ifadesi belirdi.

Sırtından paltosunu çıkardı ve arkasındaki tümseğe yaslanarak, Güneş'in karşısında keyifle uzandı.

Güneş, daha güçlü olduğunun bu kanıtı karşısında rüzgâra bir de şu öğütte bulundu ; sevgi ve iyilik her yerde ve her zaman kabalık ve zorbalıktan daha güçlüdür."

"Dünyadaki en güzel şey nedir?" sorusunu Sacha Guitry, "Sevmek sonra da sevilmek" diye yanıtladı. "Neden sevmek sevilmekten daha güzel?" diye sorulduğunda ise cevabı: "İnsan sevdiğine sevildiğinden daha emindir de ondan" oldu.

Bu anlamda gerçek sevgi; koşulsuz, bedelsiz ve karşılıksız olanıdır. Çoğunlukla bizler, beğeni ile sevgiyi birbirine karıştırırız. Ama ne yazık ki beğeni, yanında sahip olma arzusuyla açığa çıkar. Sevmek ise çok farklıdır. Bilincin izni, bilginin güneşidir. Bozulmamış saflığın, temiz ve berrak kalbin sesidir sevgi.

Emekle değerdir sevgi.

İnanmaktır…

O bitmeyen tükenmeyendir.

Bazen durulur, bazen coşar, ama asla gerilmez, asla tükenmez o.

İnsanın tüm benliği ile yaşaması ve hissetmesidir sevgi.

Kendinle iyi geçinmektir…

Seven insan özel bir fıtrattan gelmiştir.

Sevdiğinin varlığında kendini yitirip, onu kendinde bakî yaşatır. Çok basit gibi görünen bu duygu, en zor ulaşılandır.

Herkesin içinde bir yerlerde vardır ama herkes ulaşamaz o derinliklere.

Hayatın yaratılış kavramına baktığımızda, yaşamımızda yer alan her şeyi farklılıklarıyla görmeğe çalıştığımızda, her şeyin sevgi üzerine var olduklarını görürüz.

Bizlere bahşedilen bu güzellikler sevgiyle yoğrulmuştur.

Öyle ki gerçek sevgilerin verdiği acılar bile güzeldir.

Öbür türlü sevgide intikam duyguları oluşur.

Kısacası sevgi hayat, hayat sevgidir.

Ne demiş Ömer Hayyam;

Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin

Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin cehennemin üstündesin…