Adına ister magazin deyin ister başka bir şey! Televizyon ekranlarında sabah saatlerinde başlayan, akşamüzeri sona eren gündüz kuşağı programları, artık toplumsal hayatımızın değişmez bir parçası haline geldi.
Ancak bu programlar, reyting uğruna toplumsal değerleri ve bireysel mahremiyeti hiçe sayarak tartışmalı bir iz bırakıyor.
Müge Anlı gibi kayıp arama ve adalet temalı programlar, toplumsal yaralara parmak basıyor gibi görünse de, sık sık özel hayatların ifşa edildiği birer medya şovuna dönüşüyor. İnsanların en hassas travmaları, milyonların gözü önünde sansasyonel içeriklere malzeme ediliyor.
Peki, adaletin ve sosyal yardımın ekranlarda aranması ne kadar doğru?
Öte yandan, evlilik programları da benzer bir problematikle karşımıza çıkıyor. “Eş arama” kisvesi altında, insan ilişkileri adeta bir yarışmaya indirgeniyor. Drama, gözyaşı ve çatışma içeren senaryolarla izleyici çekmek, sağlıklı toplumsal ilişkileri teşvik etmekten ziyade bireyleri ekran karşısında eğlendiren bir meta haline getiriyor.
Bu programlar bir anlamda toplumun aynası. Her rezillik, her utanmazlık ve aile kavgaları inanılmaz bir biçimde sergileniyor. Katılımcıların tamamı birbirine saldırıyor. İzledikçe manzarayı, dönen dümenleri görüyorsunuz. Yalancılar çok. Herkes birbirini suçluyor. Kimin doğru söylediği belli değil. Sahte ağlayıcılar, yalancıktan gözyaşı dökenler. Sürekli bir bağırış çağırış. Aynı anda bazen beş kişi birden konuşuyor, kavga ediyor. Düzmece evlilikler. Boynuzlayanlar, boynuzlananlar. Evlilik vaadi ile para dolandıranlar. Bol kepçe ensest, tecavüz, aile içi şiddet ve zina olayları. Çocuk benden değil, DNA testi isterim diye bağıranlar. Hırsızlıklar. Sahte evlilikler. Aile kavgaları, sıkılan yumruklar, fırlatılan ayakkabılar. Sürekli ağır hakaretler ve küfürler.
Rezillikler sürüp giderken programın sunucuları ise bu durumdan memnun... Bu yüzden de incir çekirdeğini doldurmayan konular uzatıldıkça uzatılıyor, rezaletler sürüp gidiyor.
Toplumun bu düzeylere inmiş olmasından utanç duyuyorum. Bizim toplum gerçekten çürümüş. Adına RTÜK denilen kuruluş bir sürü saçma sapan siyasi işlerle uğraşıp cezalar yağdıracağına, bir de yukarıda kısaca özetlediğim ve ne yazık ki toplumun aynası olan rezil programlara ve benzerlerine baksın bakalım!
Toplum olarak bu tür programlara yönelmek, belki de gündelik hayatımızdaki sorunlardan kaçış arayışımızın bir sonucu. Ancak ekranlarda izlediğimiz her hikâye, gerçek insanların hayatları. Reyting uğruna yaşanan insanlık trajedilerini seyretmek yerine, daha yapıcı ve eğitici içerikler üretmek mümkün değil mi?
Medyanın gücü toplumu dönüştürme potansiyeli taşır. Bu yüzden ekranlarda izlediğimiz içeriği sorgulamak ve talebimizi daha kaliteli programlardan yana koymak hepimizin sorumluluğu.