Yıl bitmek üzere…Kış kapıya dayandı, yüzünü hissettirmeye başladı…Rüzgârlar artık sert esiyor, ağaçların dallarını sarsıyor, yavaş yavaş şehirlerin içine soğuğun keskin kokusunu taşıyor…
Sabahları üzerimize aldığımız ince montlar artık yetmiyor; rüzgâr, soğuğu iliklerimize kadar taşımaya kararlı…
Geceleri pencerenin kenarından uğuldayan sert rüzgârlar, bize kışın sadece soğuk değil, aynı zamanda güçlü bir dönüşüm mevsimi olduğunu hatırlatıyor…
Pencereleri titreten, insanı en kalın giysilerle bile üşüten bu soğuk hava, adeta ülkenin siyaset sahnesine yansıyan sertliklerin bir yansıması gibi. Türkiye’nin gündemi de tıpkı bu rüzgârlar gibi, fırtınalı ve yönü sürekli değişen bir halde. Sert esintiler yalnızca doğanın içinde değil, ülkenin siyasetinde de etkisini gösteriyor.
Son dönemde siyasi atmosferin giderek sertleştiğine hep birlikte tanık oluyoruz. Siyaset, kışın soğuk rüzgârlarıyla yarışır hale gelmiş durumda. Bir yanda iktidarın politika hamleleri, diğer yanda muhalefetin artan eleştirileri… Meclis kürsülerinden televizyon ekranlarına taşınan tartışmaların tonu, kışın sert rüzgârları gibi keskinleşiyor. Bu ortamda toplumun farklı kesimlerini etkileyen sorunlar, çözüm bekleyen meseleler ve ekonomik dalgalanmalar, siyasetin soğuk yüzünü daha da belirgin hale getiriyor. İnsanlar, birer köşe başında sığınacak yer arayan yolcular gibi. Kış, sadece fiziksel değil, ruhsal bir üşümeye de zemin hazırlıyor.
Toplumsal Etkiler ve Sorumluluk
Sert esen bu siyasi rüzgârlar, vatandaşı da çok fazla etkiliyor. Siyasi tartışmaların yanında, sokaktaki vatandaşın gündemi ise geçim sıkıntısı ve ekonomik dalgalanmalar. Ekonomik dalgalanmaların gölgesinde geçim mücadelesi veren insanlar, siyasetçilerin kavgasından ziyade çözüme odaklanmalarını istiyor. Enflasyon, işsizlik, yükselen hayat pahalılığı gibi sorunlar, halkın sabrını zorlarken, çözüm bekleyen bu meseleler üzerine odaklanmak yerine polemiklerin ön plana çıkması, toplumda bir hayal kırıklığı yaratıyor. Halk, kısır siyasi tartışmalardan ziyade çözüme odaklanan bir siyaset dili görmek istiyor.
Özellikle gençler arasında artan gelecek kaygısı, toplumun tüm kesimlerinde hissediliyor. Eğitim, istihdam ve sosyal adalet talepleri, siyasetçilerin öncelikli gündemi olmalı. Ancak mevcut atmosferde, siyasetin sertleşen dili, bu meselelerin çözümüne yönelik adımlar yerine daha çok polemiklerin ön planda olması, toplumda bir hayal kırıklığı yaratıyor.
Kışın sert rüzgârları doğayı nasıl etkiliyorsa, siyasetin sert esintileri de ülkemizin siyasi iklimini şekillendiriyor. Bugün herkesin ortak sorumluluğu, bu sert rüzgârların yönünü belirlemek olmalı. Siyasetçiler, toplumu germekten ziyade birleştiren bir dil benimsemeli.
Kış, doğanın döngüsünde bir geçiş dönemidir. Bu dönemin sertliği, ardından gelecek baharın habercisidir. Ancak bu sert dönemin etkilerini hafifletmek, toprağı bahara hazırlamak bizlerin elinde. Bugün hem siyasetçiler hem de toplum olarak bu sert esintilere nasıl karşı duracağımız, yarınların huzurlu atmosferini belirleyecek.