Yaşadığı şehrin fethinin 570’inci yıl dönümüne erişen bir insan ne düşünür?

Tabii ki gurur duyar, ayrıca da fethi gerçekleştiren orduya ve kumandanına dua eder. Hele bu orduya ve kumandanına bizzat hazret-i Peygamber asırlar önce dua edip onları övmüşse işin çehresi tamamen değişir ve bu mübarek şehrin sakinleri olarak bizlere yüksek sesle “Âmîn!” demek düşer.

GENÇ PADİŞAHIN KIZILELMASI

Fatih Sultan Mehmed Han, babasının 3 Şubat 1451’de vefat etmesi üzerine, Manisa’dan Edirne’ye gelerek daha evvel henüz on iki yaşındayken kısa süreliğine geçtiği Osmanlı tahtına bu defa 19 yaşında daimî olarak oturdu.

Haberi alan Bizans ve Trabzon-Rum imparatorları, Sırp, Eflak ve Macar kralları, Mora despotu, Raguza ve Ceneviz hükûmetleri, Rodos şövalyeleri ile Midilli ve Sakız hâkimleri tebrik için elçilerini peş peşe Edirne’ye gönderdiler. Bütün elçiler isteklerini sıralıyor, Padişah da bunlardan makul olanlarını işi yokuşa sürmeden kabul ediyordu. Böylece bütün devletlerle yapılan sulh antlaşmalarının hepsi yenilendi.

Yeni padişahtan en büyük yakınlık ve güler yüzü ise Bizans elçileri gördüler. Bütün istekleri yerine getirildi. Ellerinde tuttukları Şehzade Orhan’ın salıverilmemesi karşılığında epeyce menfaat temin ettiler. Şehzade Orhan yaygın rivayete göre Çelebi Sultan Mehmed Han’ın kardeşlerinden, Bizans’ın elinde rehinken vefat eden Kasım Çelebi’nin oğluydu. Bizanslılar Padişah’ın bu yumuşak tutumunu biraz tuhaf bulsalar da aklından geçenleri bilemediler. Allah vergisi zekâsı ve dehasının yanı sıra aldığı mükemmel eğitim sebebiyle asrının çok çok üzerinde bir vizyona sahip olan hükümdarın, hayatının amacı hâline gelen mukaddes Kızılelmasına ulaşma yolunda önüne çıkabilecek bütün engelleri kaldırmakla meşgul olduğunu anlamalarına tabii ki imkân yoktu.

GÜZEL BİR ORDU, GÜZEL BİR KUMANDAN

Bütün İslam devletlerinin hükümdarları gibi onun da en büyük emeli Peygamber efendimizin “Letüftehanne’l-Kostantıniyyetü fe le ni’mel-emîru emîruhâ ve le ni’me’l-ceyşü zâlike’l-ceyş.” yani: “Kostantiniyye bir gün elbet fethedilecektir. Onu fetheden asker ne güzel asker ve onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, Kahire 1313, s. 335) müjdesine nail olmaktı. Emevîlerden beri nice hükümdarın çok uğraştığı hâlde başaramadığını başarmak, artık devletinin topraklarıyla çepeçevre sarılmış bu kutlu şehri fethetmek düşüncesi, rüyalarında bile onu meşgul ediyordu.

Gece gündüz önünde, İstanbul şehrinin ve surlarının durumunu gösteren haritalar ile kuşatma planları duruyordu. Haritaya şehrin etrafındaki mevkilerin şeklini resmediyor sonra harp fennine uygun olarak topların ve muhasara malzemelerinin nerelere konması gerektiğini tespit ediyordu. Lağım açılacak yerleri, hendeklerin başlarını ve merdivenlerin surlarda nerelere konacağını plan üzerinde tek tek işaretliyordu.

Bizanslıların karşı çıkmasına kulak asmayarak Anadoluhisarı’nın tam karşısına Rumelihisarı’nı çok kısa zamanda inşa ettirmiş, böylece Boğaz’dan geçen gemiler kontrol altına alınmıştı. Fatih’in Boğazkesen adını verdiği bu muazzam stratejik kalenin dört ay gibi çok kısa bir zamanda yapımı sırasında, işçileri teşvik için bizzat Fatih ve vezirleri taş taşımıştı.

ÇAĞININ ÜZERİNDE HARP SİLAHLARI

Ayrıca Orta Çağ’ın bu en büyük kalesini yıkmak için o zamana kadar görülmemiş büyüklükte Şâhî denilen topları, Osmanlı top döküm ustalarından mühendis Muslihiddin ve Saruca Sekban ile Rumelihisarı’nın inşası sırasında Bizans’tan kaçıp Osmanlılara iltica eden Macar Urban’ı görevlendirerek döktürmüştü. Bu savaşta kullanılan ilk havan topunun olduğu gibi bu topların planlarını da bizzat Fatih kendisi çizmişti. Bunlardan iki tonluk gülle atabilen en büyük dört adedini, iki bin asker ancak çekebiliyordu.

Bunlardan başka Yunanca “elepolis: şehirler zapt eden” ismi ile anılan bir alet daha imal ettirmişti ki çok sayıda tekerlek üzerinde hareket ediyordu. Etrafı içeriden ve dışarıdan daima ıslak tutulan üç kat meşin ile kaplanmıştı. Üzerinde de yine içindeki askerleri muhafaza için kule ve sur sütresi mevcuttu. Alt tarafında ise şehre karşı açılan dört kapısı vardı ve içleri hendek doldurmak için kullanılan odun ve sair eşya ile dolu idi. Bir de taşıdığı askerin kale muhafızlarıyla göğüs göğüse harp edebilmelerine imkân vermek üzere bir takım atma köprüleri vardı.

Fethi anlatmaya müteakip yazımda devam edeceğim. İki gün sonra idrak edeceğimiz İstanbul’umuzun fethinin 570’inci yıl dönümü hepimize kutlu olsun.