1914 Haziran’ının 28’inde, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliaht prensi Ferdinand’ın, eşi Sophie ile birlikte Saraybosna’da katledilmesi Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasına bahane teşkil etti.
28 Temmuz 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Sırbistan’a karşı savaş ilan ederek ertesi gün Belgrad’ı topçu ateşine tutmasıyla I. Dünya Savaşı başlamış oldu. Bu korkunç savaşa pek çok ülke müdahil olsa da esas olarak İngiltere, Fransa ve Rusya üçlü ittifakı ile Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları karşı karşıya geldiler.
TARAFSIZ KALABİLİRDİK
Pek çok tarihçiye göre Osmanlı Devleti’nin bu savaşa girmesi için güçlü bir sebep yoktu. Ne yazık ki bu kadim ve koca devlet, o zaman iktidarda olan İttihat ve Terakki üyesi genç ve ihtiraslı devlet adamlarının, dünya gerçeklerine uymayan emellerinin kurbanı oldu. Bizimle doğrudan ilgisi olmayan bu harbe girmeyip tarafsız kalabilecekken dünya denizlerine hâkim olan o devrin en büyük devletlerine savaş açmak çılgınlığında bulunuldu.
Osmanlı donanma komutanlığına tayin edilen Alman amirali Wilhelm Souchon Yavuz ve Midilli zırhlılarının da dâhil olduğu 11 parçalık donanmayla Karadeniz’e açıldı. İnkâr etseler de Enver ve Cemal Paşalar ile Talat Bey’in bilgisi dâhilinde, padişahın ve kabinenin haberi olmadan 29 Ekim 1914 günü Rus donanması ve sahillerine ateş açmak suretiyle devlet fiilen harbe sokuldu.
Batı’nın “The Great War: Büyük Harp”, bizim de o devirde “Harb-i Umumî” dediğimiz bu korkunç savaş, o zamana kadar hayal bile edilemeyecek büyüklükte askerî kuvvetleri karşı kaşıya getirdi. Toplamda on milyona yakın insan hayatını kaybetti. Otuz milyon kadarı da yaralandı. Harbin sonunda geçmişleri asırlar öncesine dayanan imparatorluklar dağılarak dünyanın siyasi haritası değişti.
DOKUZ CEPHEDE SAVAŞTIK
Osmanlı İmparatorluğu 1914-1918 arası dört sene süren bu savaşta dokuz cephede mücadele verdi. Bunlardan Kafkasya, Hicaz-Yemen, Irak, Mısır (Süveyş), Suriye-Filistin, Çanakkale cepheleri kendi topraklarımızda, İran, Makedonya ve Galiçya cephelerinde ise müttefiklerle birlikte yurt dışında savaştık. Bu cephelerden Çanakkale’de müttefik düşman kuvvetlerini hezimete uğratarak Birinci Dünya Savaşı’nın aleyhimize erken bitmesini engelledik. Suriye-Filistin cephesinde Gazze Muharebelerinin ilk ikisini kazandık. Bir diğer başarı kazandığımız cephe ise Irak cephesiydi.
Kûtülamâre, Bağdat’ın 170 kilometre kadar güneydoğusunda Dicle kenarında bir şehirdir. İngiliz generali Charles Townshend Bağdat’ı ele geçirmek amacıyla Dicle boyunca harekete geçmiş, 26 Eylül 1915’te Kûtülamâre’yi işgal etmişti. O sırada bölgedeki Osmanlı 6. Ordusunun başına Alman mareşali Goltz Paşa getirilmişti. 1915 yılı Kasım sonlarında İngiliz generali Townshend, Bağdat’a 30 kilometre uzaklıktaki Selmânıpâk denilen bölgede taarruza başladı. Bağdat’ı ele geçirmeye çalışan İngilizlerle onları durdurmaya çalışan Osmanlı kuvvetleri arasında büyük mücadele yaşandı. Çok sayıda kayıp veren İngilizler Kûtülamâre’ye çekilmek zorunda kaldılar.
Enver Paşa’nın, kendisiyle aynı yaşlarda olan üvey amcası Halil Paşa kumandasındaki birlikler, kaleyi 5 Aralık 1915’te kuşatma altına aldılar. Kuşatma beş ay sürdü. Açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalan İngilizler, kuşatmanın kaldırılması karşılığında bütün silahlarını ve 1 milyon sterlin tazminat vermeyi teklif ettiler. Türk tarafı ise İngilizlerin kayıtsız şartsız teslim olmasında direndi. Nihayet 29 Nisan 1916 günü General Townshend’in imzaladığı protokolün ardından Osmanlı ordusu Kûtülamâre’ye girdi. General Townshend, diğer 5 general, 481 subay ve 13 bin 300 er ile birlikte teslim oldu.
Her ne kadar kazandığımız özellikle Çanakkale Deniz Zaferi ve Kûtülamâre Zaferi yüreğimize su serpse de dünya savaşının sonunda biz Türkler 2 bin 500 yıllık tarihimizin bu en büyük felaketine uğradık. Afrika ve Ortadoğu’daki geniş topraklarımız elimizden çıktı. Hiçbir zaman istila yüzü görmemiş en değerli topraklarımız Anadolu’nun içlerine kadar tahrip edildi. Ancak kısa zamanda tekrar ayağa kalkmasını bildik ve çok şükür ki yeni devletimiz ikinci yüzyılına girerken yine dünyada söz sahibi devletler arasındayız ve hiç şüphe yok ki daha da ilerleyeceğiz.