Filmini yıllar önce izlemiştim “Esirgeyen Gökyüzü”nün…
Bernardo Bertolucci çekmişti, “Çölde Çay” adıyla…
Film beni o kadar etkilemişti ki, Harbiye As Sineması’nda ışıklar yandığında, çölün bir kum tanesi gibi kalmıştım koltuğumda ve sanırım en son ben çıkmıştım salondan…
Yıllar içerisinde kitabı çok çıktı önüme ama filmi o kadar güzeldi ki, o tadı veremez diyerek okumamıştım…
Sonunda Time’dan Le Monde’a kadar birçok saygın yayın organının “en iyi 100 kitap” listesinde yer aldığını görünce, dayanamadım okudum…
“Esirgeyen Gökyüzü”nde Paul Bowles, birbirleri dışında –belki- kimse tarafından anlaşılamayacak, birbiri dışında kimseyi sevemeyecek, ancak birbiriyle birlikte olamayacak kadar birbirlerinden uzaklaşmış, birbirine yabancı iki insanın, birlikte olabilmek için son çırpınışlarını, otantik seyahatlerini anlatıyor!
Akıcı bir serüven, tutku romanı ve hüzün dolu, aşk, yok oluş öyküsü de aynı zamanda…
Ve ayrca içinde; BATILI’nın gözüyle betimlenen, DOĞU’nun kargaşa ,hastalık, şehvet ve pislikle lekeli, dayanılmaz çekici, katı, ulaşılmaz, kendi içine kapalı ortamında, insanın yazgısı, zamanın ve doğanın sonsuzluğu üstüne gözlemler ve düşünceler barındırıyor.
Filmi çok güzeldi, kitabı ayrı güzel… İster filmi izleyin, ister kitabı okuyun ama ikisini birden yaparsanız, kaymaklı ekmek kadayıfı olur!