'Swann'ların Tarafı' ve 'Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde'n sonra 'Kayıp Zamanın İzinde'nin üçüncü cildi, 'Guermantes Tarafı' da bitti. İtiraf ediyorum; beni çok yordu.

Bunda, Proust’a çok ara vermemin de etkisi vardı elbette. Çünkü “Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde”yi şubat ayının başında okumuştum…

“Guermantes Tarafı” da diğerleri gibi hem komik, hem trajik, hem de düşlerin romanı…

Dreyfus Olayı’nın yaşandığı sırada Fransız aristokrarisisinin tutumunu o kadar iyi yaşattı ki…

Ama kitaptaki özellikle şu satırlar beni çok sarstı:

"...mme de Guermantes’ı gerçekten seviyordum. Tanrı’dan isteyebileceğim en büyük mutluluk, başına her türlü felaketi getirmesi, onun da mahvolmuş, gözden düşmüş, beni ondan ayıran bütün imtiyazları kaybetmiş halde, oturacak evi de, kendisine selam verecek bir tek kişi de kalmamışken, gelip bana sığınmasıydı…"

Ben de hiç böyle düşündüm mü, diye düşünmem bile beni kendimden utandırdı. Çünkü erkek egosu ve bencilliği bundan daha iyi anlatılamazdı.

Proust, bir de büyükannesinin hastalığı ve can çekişmesini o kadar etkileyici anlattı ki, 6 yaşındayken yitirdiğim büyükannemi hatırladım ve gözlerim dolu dolu okudum o satırları…

Özetle, Marcel Proust’un bir yazar değil, bir vaha olduğuna bir kez daha iman ettim.

Bu nedenle dördüncü cilt, “Sodom ve Gomorra”yı da “kısa bir ara”dan sonra okuyacağım…

Ve kitaptan:

"Belleğimiz de, yüreğimiz de, sadık olabilecek kadar geniş değildir. Şu andaki zihnimizde, yaşayanların yanında ölüleri de tutacak kadar yer yoktur. Yeniler, hep bir öncekinin üstüne binmek zorundadır ..."