Kitaptan öğrendiğim bir soruyla yazıya noktayı koymak istiyorum… Siz “Plaja üşüşen halk” mı dersiniz, “Denize giremeyen vatandaş” mı dersiniz? Lütfen yanıt vermeden düşünün, yanıtınız sınıfınızı belli edecek çünkü! ?

“Ezbere Yaşayanlar”, benim “Bunu Herkes Bilir”den sonra okuduğum ikinci Emrah Sefa Gürkan –Ki sevenleri ona, “Hozom” ya da ESG diye seslenmeyi sever- kitabı…

İtiraf ediyorum, okumaya başlarken, “Neden Erkeklerin Meme Uçları Vardır?” ya da “Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer…” kitapları kıvamında, bir şeyler öğreneceğim ama bir parça da gülüp eğleneceğim bir kitap okumayı umdum…

Ama hiç de öyle olmadı… “Hozom” ilk sayfalardan itibaren tokatlamaya, ardından kırbaçlamaya ve Filistin askısına yatırmaya kadar vardırdı işi! ?

Öyle ki, belki beş kere, “Bunu da anlamadıysan, kapat kitabı ittir git” e kadar vardırdı işi…

Ama elbette ben pes etmedim... ?

Şaka bir yana ama Emrah Sefa Gürkan’ın “Ezbere Yaşayanlar”da okuru tokatladığı bir gerçek…

Ezbere Yaşayanlar

“Okumanın statü ve prestij kazanmak için değil, hakikaten kendini geliştirmek için yapılması gerektiğinin; okudukça daha çok değil, daha az bileceğimizin ama zaten amacın da bilinemeyenleri azaltmak değil, yorumlama kabiliyetini artırmak olduğunun altını çizmek” diye de açıklıyor yazma amacını…

Elbette bilgi manyağı da yapıyor sizi… İlk defa duyduğum isimler ve kavramlar nedeniyle epey bir araştırma yapmak zorunda kaldığımı baştan söyleyeyim…

Pırlanta konusunda yazdıkları mı desem, kadın-erkek eşitliğini farklı sorgulaması mı desem, Tanrı ve Din gibi netameli konulara getirdiği ilginç –bana göre- bakış açısı ve yorum mu desem, cadıların sanıldığı gibi engizisyon mahkemeleri tarafından değil de laik mahkemeler tarafından yakılması mı desem, dil ve millet kavramlarını sorgulamaya girişmesi mi desem, Osmanlıca ile Türkçe’nin aslında birbirinden farklı diller olmadığı, değişenin yalnızca alfabe olduğu iddiası mı desem, akademisyenlere neredeyse ana avrat düz gitmesi mi desem, kapitalizmi anlatmadaki sinsi ustalığı mı desem, paranın ortaya çıkışıyla ilgili bugüne kadar yanlış bilgilerle kandırıldığımızı iddia etmesi mi desem bilemedim…

Neredeyse çizmediğim sayfa kalmadı. Kaynakça bölümünü saymazsak, hepi topu 324 sayfa olan kitaptan o kadar çok şey öğrendim ve o kadar çok şey öğreneceğim ki… Çünkü en az (ara ara) iki kez daha okumam gerektiğine inanıyorum..

Ama ben son olarak uyarımı yapayım; Bilginin ve bilmenin erdemine inanmayan ve düşünmenin külfetinden kaçmak için her yolu deneyen biriyseniz bu kitap size göre değil…

Siz “Ezbere Yaşayanlar” kervanındaki konforlu yaşamınıza devam edebilirsiniz…

Elbette tersiyseniz mutlaka ama mutlaka okumalısınız…

Bu arada kitaptan öğrendiğim bir soruyla yazıya noktayı koymak istiyorum… Siz “Plaja üşüşen halk” mı dersiniz, “Denize giremeyen vatandaş” mı dersiniz?

Lütfen yanıt vermeden düşünün, yanıtınız sınıfınızı belli edecek çünkü! ?