Önce “teknik-taktik” bilgi… Hüseyin Rahmi Gürpınar 1901 yılında “Alafranga” adında bir roman yazmış, fakat Abdülhamit döneminin sansürünün hışmına uğrayınca, bu romanı kendi elleriyle “gömmek” zorunda kalmış.
Aradan 8 yıl geçip, hem Abdülhamit’in hem de sansürünün yerinde yeller esince bu kez “Şıpsevdi” adıyla yeniden yazmış ve iyi de etmiş! Ama Gürpınar bu roman yayınlandıktan sonra nasıl bir tepki almışsa, romana yaklaşık 10 sayfalık “Ekmek kuran çarpsın ki, ben alafranga karşıtı değilim” diye önsöz yazmak zorunda kalmış!
Gelelim romana… Her şeyden önce olağanüstü bir kurgusu var.. Yoz gelenekçilerle, yoz “Batıcılar”ı bir araya getirerek yola çıkmış Gürpınar… Ortaya yer yer komik –özellikle son bölümde, köşkte yaşanan satırları okurken, gülmekten karnıma ağrılar girdi-, siyasi, sosyal ve ekonomik hicvi de içeren harika bir edebi metin ortaya çıkmış.
“Şıpsevdi”deki karakterler de bir harika. Meftun bey, Raci bey, Mahir bey, Azize hanım, Lebibe hanım, Edibe hanım, Kasım efendi, Elenigo, Zerafet… Ortak özellikleri ise, “çiçek gibi” açılmaları ve “sevişgen” olmaları… Ayrıca Gürpınar öyle bir rol dağılımı yapmış ki, 15-20 sayfa boyunca bu isimlerden birinin adını okumayınca, adeta onları özlüyorsunuz. Hele bir Azize hanım var, düşman başına… Aslında ben adına bakarak, suya sabuna bir kitap okuyacağımı ve hoşça vakit geçireceğimi düşünmüştüm. Ama öyle olmadı; “Şıpsevdi” beni Türk Edebiyatı’nın en önemli klasiklerinden biri olduğuna inandırdı.
Ve unutmadan, Ali Faruk Ersöz’e kocaman bir teşekkür etmeliyim… “Şıpsevdi” yi yalnızca günümüz Türkçesine büyük bir başarıyla uyarladığı için değil, koyduğu dip notlarla o dönemi bana yaşattığı ve tarih bilgimi zenginleştirdiği için… İyi ki varsınız üstat…