"Sana tutunmak için savaşmayan birini, tutmak için mücadele etmek seni mahveder. Bazen geriye kalan tek şey, zarafet ve sevgiyle bırakıp gitmektir Barışcığım..." demiştim “İlk Ve Son” dizisinin birinci sezonunu yorumlarken. Özellikle Deniz beni ve biliyorum ki izleyicilerin büyük çoğunluğunu adeta deli etmişti. Her bölüm sonunda üzerimizden tır geçmişcesine bir yorgunluk hissettik. Dizi bizi hırpaladı.

Blutv Dunyada Bir Ilki Gerceklestirdi H15702 4Dc63

TRAVMALARI TETİKLEMEYİ BAŞARDI

Eminim çoğumuz bir yanımızla öfke duyduk bu çifte. En çok Barış’ın acizliğine, Deniz’in bencilliğine kızdık. Yeri geldi ağladık, yeri geldi dudaklarımıza bir gülümseme oturdu; duygudan duyguya geçtik, sinir küpü olduk bölüm sonlarında. Kendi hikayelerinden benzerlikler bulanları depresyona soktu “İlk Ve Son”... Travmalarını tetikledi... İzlemeyenler abarttığımı düşünebilir ama izleyenler biliyor, anlıyor sözlerimi. 

Y L K S O N 4. B O L U M 36 Yeni

DENİZ HEPİMİZİ DELİ ETTİ

Deniz -belki de çoğumuzun- hafızamda çocukluğunu kendine paravan etmiş kötü bir karakter olarak kaldı. Onunla empati kuramadım, hikayesine inanamadım, geçmiş yaralarını hiç hafifletici bir sebep olarak göremedim. Deniz derinliksiz, şımarık ve hep ergen kalmış bir karakterden öteye gidemedi… Başkasını bilmem, Barış ilk sezonun kurbanıydı benim için.  

Y L K S O N 4. B O L U M 5

BEKLENTİYİ ZİRVEYE ÇIKARDILAR

Salih Bademci ve Özge Özpirinçci öyle iyi bir iş çıkardı ki, “İlk Ve Son” Türk dizi tarihinin yüz akı yapımlarından biri oldu. BluTV yerine, ulusal kanallardan birinde yayınlansaydı, Aşk-ı Memnu gibi her yaz tekrar tekrar izleyiciyle yeniden buluşturulur, yayın tarihi sosyal medyada her yıl kutlanırdı. Uzunca bir ara sonunda ikinci sezona geçen haftalarda kavuştuk kavuşmasına ama ben de dahil “Olmasa da olurmuş…” diyenler bir hayli fazla. Diyebilirim ki, Özge Özpirinçci ve Salih Bademci “İlk ve Son”un sonunu getirmiş de haberimiz yokmuş.

13 8

HAZAL SUBAŞI ÇOK YANLIŞ BİR TERCİH

Belki ilk sezon böylesine vurucu olmasaydı düşünceler farklı olabilirdi ancak şu şartlarda geçmiş olsun… Cast açıklandığında Hazal Subaşı’nı duyduğum anda açıkçası yüzümü buruşturmuştum. Hazal Subaşı Kore uyarlaması dizilerde her duyguyu sadece gözlerini kocaman açarak vermeye çalışan hafif sakar, cici kız rolü için biçilmiş kaftan bana göre. Böyle bir rolü ona yakıştırabilirim ancak okyanustaki dalgalar üzerinde sörf yapar misali, duygudan duyguya akan bir karakter için yanlış bir seçim. Ki Afşin Kum’un şahane kitabından uyarlanan ve büyük bir beklentiyle izlediğim “Sıcak Kafa” dizisinin de tek sezonda kalmasında Subaşı’nın payı olduğunu hep düşünmüşümdür.

11 53

FENA HALDE SIKICI

Ulaş Tuna Astepe rolünün hakkını verse de, Nilüfer ve Cihan’ın ilişkisi 5 bölümdür izleyiciye hiç ama hiç geçmedi. Bunun yanında senaryo da ilk sezonla kıyas dahi edilmeyecek ölçüde zayıf. Çocukluklarının bugünlerine etkisinin bu denli abartılı olması ve her şeyin sebebi gibi gösterilmesi, “Böyle biriyim çünkü ailem… Ühü ühü…” ağlaklığının arkasına sığınılması fena halde sıkıcı. İlk sezonda en azından yetişkin olabilmiş ancak birbirlerini bulduklarında tetiklenen toksik bir ilişkiye tanıklık etmiştik. Ancak bu sezon kendine acıyan, kurban psikolojisinde, zavallı ve yetişkin olamamış mız mız iki çocuk izliyoruz. Beğeneni varsa buyursun izlesin ama büyük çoğunluk için ikinci sezon sınıfta kaldı, bu durumda 3. sezon hiç gelmez… 

14 8

YETİŞKİN OLABİLENLERE HASRET KALDIK

Erik Erikson’ın çok sevdiğim bir sözü var; “Eğer her şey çocukluk dönemi ile açıklanırsa, o zaman her şey bir başkasının kusuru olarak değerlendirilir ve insanın kendi sorumluluğunu üstlenme gücüne duyulan güven de küçümsenmiş olur.” Doğru söze ne denir… Madem sorunun farkındasın öyleyse çöz, yetişkin olmak da bunu gerektirmiyor mu ama... :)