Kesintisiz olarak 623 sene devam eden Osmanlı İmparatorluğu’nun dünya tarihindeki en önemli devletlerden olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Kuruluşundan başlayarak tarih sahnesinden çekilene kadar tek bir hanedan tarafından idare edilmiştir.

Devletin kurucusu Sultan Osman Gazi’den sonra tahta geçen 35 padişahın tamamı onun neslindendir. Aralarında Fatih, Yavuz ve Kanunî gibi idarecilik ve harp sanatında deha sahibi padişahlar, dünya tarihine tartışmasız şekilde damgalarını vurmuşlardır. Bugün Avrupa, Asya ve Afrika’daki pek çok ülke, Osmanlıdan bahsetmeden kendi tarihini yazamaz.

İMPARATORLUĞUMUZU PARÇALAYIP PAYLAŞTILAR

İmparatorluğun son yarım asrında tahta geçen dört kardeşten II. Abdülhamid Han, 3 ay tahtta kalan ağabeyi V. Murad Han’ın yerine geçerek 32 yıl, 7 ay ve 27 gün süreyle padişahlık yapmıştır. Yönetimin gerçekten kendi elinde olduğu I. ve II. Meşrutiyet dönemleri arasındaki 30 yıl, 5 ay ve 10 günlük zaman diliminde, devleti son derece ustaca idare etmiştir.

Yönetimin kendi elinde olmadığı I. ve II. Meşrutiyet dönemlerindeki toprak kayıplarının dışında, kendisine amcası Abdülaziz Han’dan devreden, yine üç kıta üzerindeki imparatorluk topraklarını 30 sene aynen muhafaza etmişti. İngiliz ve Fransız işgalindeki bir kısım Afrika topraklarımızdan bahis açmak isteyenler olursa, bu işgaller uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde hiçbir dayanağı olmayan oldubittilerle gerçekleştirilmiş idi. Bu topraklar dönemin haritalarından hiçbir zaman silinmemiş, II. Meşrutiyet’e kadar daima ülke sınırları içerisinde gösterilmiştir. Mesela Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Harbi’ne girmesi üzerine 5 Kasım 1914 günü İngiltere, Kıbrıs ile 1882’de işgal ettiği Mısır ve Sudan’ı ilhak etti. Bu ilhakın kesinleşmesi ise ancak 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Sulh Muahedenamesi ile kesinleşmiştir. Göz önünde durması için ilgili iki maddeyi, 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi Hariciye Vekaleti tarafından bastırılan orijinal metinden alarak buraya koyuyorum:

Madde 17- Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hukuk ve müstenidatından feragatinin hükmü 5 Teşrinisani 1914 tarihinden muteberdir.

Madde 20- Kıbrıs’ın Britanya Hükûmeti tarafından 5 Teşrinisani 1914’de ilân olunan ilhakı, Türkiye tanıdığını beyan eder.

Devletin güçlenmesi durumunda bu işgalcilerin oralardan çıkarılması her zaman mümkündü. I. Dünya Harbi’ne girmeyip Avrupa devletlerinin birbirini kırmasını serinkanlılıkla seyretmek, bu fırsatı belki de bize verecekti. Ancak bazı hayalperest asker ve siyasetçiler sebebiyle bu fırsatı değerlendiremediğimiz gibi Almanya’nın kuyruğuna takılıp gereksiz yere harbe girerek elimizdeki toprakları da kaybetmiş olduk. İki ülke arasındaki bu gerçekliği, aradan bir asırdan fazla zaman geçmesine rağmen geçtiğimiz gün Türkiye’yi ziyaret eden Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “ Almanya’nın, dünyadaki hiçbir ülkeyle Türkiye’yle olduğu kadar yoğun dostane ve ailevî ilişkileri yoktur.” diyerek ifade etti.

Ii. Abdülhami̇d

PADİŞAH TAHTTAN İNDİRİLYOR

II. Abdülhamid Han takip ettiği ince siyasetle, Balkan devletlerinin birleşmesini önlemiş, kendisinden sonra çıkacak Balkan Savaşı’nı, dolayısıyla da I. Dünya Savaşı’nı 30 sene geciktirmiştir. Balkanlar üzerinde Rusya ile Avusturya-Macaristan’ın anlaşmasına imkân vermemiş, ikinci devlet Almanya’yı kazanarak, birinci devlet İngiltere tarafından yutulmayı önleyebilmişti. Memleketi savaştan uzak tutarak bütün gücüyle eğitim ve bayındırlık faaliyetlerine yüklenmişti. Zamanında sadece Yunan Savaşı çıkmış, o da 32 gün sürmüş ve zaferle sonuçlanmıştı.

II. Meşrutiyet 23 Temmuz 1908’de, II. Abdülhamid Han’a baskıyla ilan ettirildi. Hemen akabinde Bulgaristan Prensliği bağımsızlığını ilan etti. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da Bosna-Hersek’i topraklarına kattığını bildirdi. Böylece devletin tepesindeki irade boşluğu anında cezalandırılmış oluyordu. 13 Nisan 1909’da padişahın hiçbir ilgisinin bulunmadığı, aksine İttihat ve Terakki Partisince hazırlandığı kesinlik kazanan 31 Mart Vakası patlak verdi. İstanbul kana bulandı. İttihatçılar 2 hafta sonra 27 Nisan 1909 günü padişahı tahttan indirerek yerine iki yaş küçük kardeşi Mehmed Reşad Han’ı geçirdiler. İttihatçıların tahttan indirme kararını tebliğ için seçtikleri dört kişilik heyetin içine Selanik Milletvekili Yahudi Emanuel Karaso ile Ayan Meclisi üyesi Ermeni Aram Efendi’yi sokmaları, o zamanki ruh hâllerini göstermesi açısından ibret vericidir.

Sultan Reşad, ihtiyar ve sessizdi. Ağabeylerinin akıbetine uğrar da tahttan indirilir korkusuyla hiçbir zaman hakkıyla hükûmet edemedi. II. Abdülhamid Han’ın kansız, savaşsız ve huzur içinde geçen idaresinden sonra, İttihat ve Terakki Partisi elinde memleket, siyasî idamlar ve suikastlar ülkesi oldu. Peş peşe girilen harplerle imparatorluk hızlı bir çöküş sürecine girdi.