Fatih Sultan Mehmed Han, babasının 3 Şubat 1451’de vefat etmesi üzerine, Manisa’dan Edirne’ye gelerek daha evvel henüz on iki yaşındayken kısa süreliğine geçtiği Osmanlı tahtına, bu defa 19 yaşında daimî olarak oturmuştu.

Emevîlerden itibaren bütün İslam devletlerinin hükümdarları gibi onun da en büyük emeli, hazret-i Peygamber’in “Kostantiniyye bir gün elbet fethedilecektir. Onu fetheden asker ne güzel asker ve onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır.” müjdesine nail olmaktı. Emevîlerin 669 yılındaki ilk kuşatmasının ardından asırlar boyunca başarılamayanı başarmak, devletinin topraklarıyla çepeçevre sarılmış olan bu kutlu şehri fethetmek düşüncesi, genç hükümdarı rüyalarında bile meşgul ediyordu.

ÇOK KARARLI GÜZEL BİR KUMANDAN

Gece gündüz önünde, İstanbul şehrinin ve surlarının durumunu gösteren haritalar ile kuşatma planları duruyordu. Haritaya şehrin etrafındaki mevkilerin şeklini resmediyor sonra harp fennine uygun olarak topların ve muhasara malzemelerinin nerelere konması gerektiğini tespit ediyordu. Lağım açılacak yerleri, hendeklerin başlarını ve merdivenlerin surlarda nerelere konacağını plan üzerinde tek tek işaretliyordu.

Bizanslıların karşı çıkmasına kulak asmayarak Anadoluhisarı’nın tam karşısına Rumelihisarı’nı çok kısa zamanda inşa ettirmiş, böylece Boğaz’dan geçen gemiler kontrol altına alınmıştı. Fatih’in Boğazkesen adını verdiği bu muazzam stratejik kalenin dört ay gibi çok kısa bir zamanda yapımı sırasında, işçileri teşvik için bizzat Fatih ve vezirleri taş taşımıştı.

Ayrıca Orta Çağ’ın bu en büyük kalesini yıkmak için o zamana kadar görülmemiş büyüklükte Şâhî denilen topları, Osmanlı top döküm ustalarından mühendis Muslihiddin ve Saruca Sekban ile Rumelihisarı’nın inşası sırasında Bizans’tan kaçıp Osmanlılara iltica eden Macar Urban’ı görevlendirerek döktürmüştü. Bu savaşta kullanılan ilk havan topu gibi bu topların planlarını da bizzat Fatih kendisi çizmişti.

Whatsapp Image 2024 05 31 At 12.28.35

KUŞATMA BAŞLIYOR

Bütün kışı harp hazırlıkları ile geçiren padişah, nihayet 23 Mart 1453 Cuma günü Akşemseddin Efendi, Molla Gürânî ve Molla Hüsrev gibi âlimlerle birlikte Edirne’den hareket etti. 6 Nisan günü İstanbul önlerine ulaştığında birlikler, evvelce yapılan planlara uygun olarak büyük bir disiplin içerisinde yerlerini aldılar. Böylece şehrin kara surları Ayvansaray’dan Yedikule’ye kadar tamamen sarılmış oluyordu.

Elli iki gün boyunca pek çok hücum yapılmış, ancak sonuç alınamamıştı. Takvimler muhasaranın elli üçüncü günü olan 28 Mayıs 1453 tarihini gösterdiğinde, son üç gündür yapılan top atışlarıyla İstanbul surları artık yer yer yıkılmış durumdaydı. Yıkılan yerlerin kapatılmasına mâni olmak için top atışı gece gündüz aralıksız sürdürülüyordu. Osmanlı ordusunda nihai hücum için yoğun bir hazırlık göze çarpmaktaydı.

SON HÜCUM

Gece yarısından iki saat sonra boru, davul ve nakkareler harp havası çalmaya başlamıştı. Türk ağır topçusunun yaptığı kesif bir atışın ardından hücum kolları, “Allah, Allah!” sedaları ile düşmanın üzerine atılmış, hendekleri kolayca geçtikten sonra bir anda yüzlerce merdiven surlara dayanmıştı. Müthiş bir azim ve cesaretle yapılan bu teşebbüse Rumlar, merdivenleri yıkmak, yere düşenleri taş ve ok atarak öldürmek, üzerlerine Grejuva ateşi ve kızgın yağ dökmek suretiyle karşılık veriyorlardı.

Sabah namazından sonra hücum mevkiine gelen padişah, bir buçuk saat süren amansız hücumlar sonucunda düşmanda yorgunluk ve bıkkınlık alametleri görmesi üzerine bitirici darbeyi indirmek zamanının geldiğine kani olmuştu. Derhâl ihtiyattaki kuvvetlerle Yeniçerilere taarruz emrini vermiş, birliklerine hendeğe kadar bizzat refakat etmişti. Böylece Türk ordusunun en iyi talim ve terbiye görmüş vurucu gücü savaşa girmiş bulunuyordu.

BÜYÜK HAKAN AMACINA ULAŞIYOR

Yeniçeriler arasında Ulubatlı Hasan isminde iri yarı bir yeniçeri, kalkanını sol eli ile başının üzerinde tutarak ağzında palası olduğu hâlde surun üstüne çıkıyor ve Osmanlı sancağını dikiyordu.

Kurtuluş ümidini tamamen yitirmiş olan yorgun ve yaralı İmparator Konstantin “Başımı kesecek bir Hıristiyan yok mudur?” diye bağırıyor, o sırada bir Türk askeri şiddetli bir darbe ile kendisini yere yıkıyor, o hengamede ayaklar altında kalarak hayatını kaybediyordu.

O güne kadar 74 imparatorun savunduğu güzel İstanbul’u 21 yaşında fethederek Fatih ünvanını alan II. Mehmed Han, öğleden sonra yanında âlimler ve ileri gelen devlet adamları olduğu hâlde, muhteşem bir alayla Topkapı’dan şehre giriyor, Avrupa ve Hıristiyan âlemini üzüp ağlatıyor, Müslümanların gönlüne sevinç ve sürur veriyordu.