Peygamberimizin İslam’ı tebliğinin 12. senesinde Mekkeli müşriklerin Müslümanlar üzerindeki baskısı dayanılmaz hâle gelmişti.

Nihayet İslam’ın yayılmasını önlemek için başka çare kalmadığını görerek Peygamber efendimizi öldürmeye karar verdiler. Resûlullah da Cenab-ı Hakk’ın izni ile Mekke-i mükerremeden Medine-i münevvereye hicret etmek maksadıyla 9 Eylül 622 gecesi Hazreti Ebû Bekir ile birlikte yola çıktı. 400 kilometrelik sahil yolunu takip ederek 24 Eylül 622 Cuma günü Medine’ye ulaştılar.

İLK BÜYÜK MUHAREBE

Böylece Peygamber efendimizin reisliğinde ilk İslam devleti kurulmuş oluyordu. Hicret’ten sonra Mekkeli müşriklerin kervanlarını basmaya yönelik pek çok akın tertip edilmişti. Ancak Medine’de teşekkül eden bu ilk İslam devleti düşmanla ilk büyük muharebeyi, Hicret’in ikinci senesinin Ramazan ayında, Bedir’de yaptı. Bu ilk harbin başkumandanı bizzat hazret-i Peygamber idi.

Miladî 624 yılının Mart ayı idi. O sene Ramazan ayında oruç tutmak farz olduğu için Müslümanlar oruçluydular. Büyük bir Kureyş kervanının Şam’dan Mekke’ye dönmekte olduğu haber alınmıştı. Peygamber efendimiz ve mübarek arkadaşları kervandaki malları ganimet olarak almak için, oruç tutulan bu ilk Ramazan ayının 12’inci gününde Medine’den çıktılar. Hedef, kervanların Şam dönüşü uğrayarak konakladıkları, Medine’nin 160 kilometre kadar güneybatısında, Kızıldeniz sahiline 30 kilometre uzaklıktaki Bedir kasabası idi.

İslam ordusunda, çeşitli vazifelerle civara gönderilenler hariç 305 kişi vardı. Bunların 64’ü Muhacirlerden, kalanı Ensardan yani Medineli Müslümanlardan idi. Orduda üç at, 70 deve mevcuttu. Develere nöbetleşe binerlerdi. Hatta Peygamberimiz bile bir deveye Hazret-i Ali ve Zeyd bin Harise ile beraber sırayla binmiştir. Muhacirlerin beyaz sancağını Mus’ab bin Umeyr çekiyordu. Ensarın iki sancağı ise Evs ve Hazrec kabilelerine aitti.

MÜŞRİK ORDUSU TOPLANIYOR

İslam ordusunun kervanının üzerine geldiğini öğrenen Ebu Süfyan, bir taraftan yolunu değiştirirken diğer taraftan yardım yollamaları için Mekke’ye bir haberci gönderdi. Kureyşli müşrikler derhâl hemen hepsi atlı veya develi 1000 kişilik bir ordu topladılar ki o zamanın en ileri harp aletleri ile silahlanmışlardı.

Her ne kadar Ebu Süfyan’ın kervanı sahil yolundan salimen Mekke’ye ulaştıysa da her iki ordu da geri dönmediler ve Bedir kuyuları civarında karşılaştılar. İki ordunun askerlerinin pek çoğu birbirleriyle çok yakın akraba idiler. Öyle ki kardeşlerden biri bir tarafta, diğeri öbür tarafta; baba bu yanda, oğul öbür yanda; amca yeğene, yeğen amcaya karşı savaşmak için hazır bekliyordu.

BU ÜMMETİN FİRAVUNU

İki taraf saflar halinde birbirine karşı yürümeye ve oklar atmaya başladılar. Peygamberimiz “Ya Rabbi bana vadettiğin nusreti ver!” diye yalvarıp dua etti. Bu sırada Kamer suresinin “Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır.” mealindeki 45. ayeti vahyolundu. Bunun üzerine “Haydi şimdi şiddetli hamle ve hücum ediniz.” emrini verdi. Ashab-ı kiramın hepsi dalkılıç olarak ileri koştular. Her tarafa yaptıkları hamle ve hücumlarla düşman saflarını darmadağın ettiler. Kureyş’in ileri gelenleri Müslümanların kılıçları ile can verdiler. Bunlardan biri de Müslümanların en azılı düşmanı olan Ebu Cehil’di ki Peygamber efendimiz onun için “Bu ümmetin Firavunu işte budur.” demişti.

Kureyş ordusunun başı olan Ebu Cehil’in öldürülmesinden sonra Mekkeliler dağıldılar. Firar edebilenleri kurtuldu, edemeyenleri öldürüldü veya esir edildi. Müslümanlardan Bedir’de 14 kişi şehit oldu. Karşı taraftan 70 kişi öldü, 70 kişi de esir edildi. Pek çok ganimet alındı. Müslümanların galibiyeti ile sonuçlanan Bedir Muharebesi İslam tarihinin bir dönüm noktasıdır. Bu savaşa kadar Müslümanlar devamlı eziyet çekmişler, müşriklerin zulümleri dayanılmaz hâle gelince evlerini, barklarını terk ederek hicret etmişlerdi. Bedir Muharebesi bu durumu değiştirmiş, Müslümanların mücadele gücünü artırmış ve onları üstün hâle getirmiştir.