Bundan 414 yıl önce 8 Şevval 1018 tarihine tesadüf eden 4 Ocak 1610 Pazartesi günü, Osmanlı Devleti’nin payitahtı güzel İstanbul çok özel bir gün yaşıyordu. Osmanlı tahtında bulunan 20 yaşındaki genç padişah Sultan I. Ahmed Han, ceddinin geleneğini sürdürerek İstanbul’a muhteşem bir eser daha kazandıracak olmanın heyecanı içindeydi.
Başta 90 yaşına yaklaşmış tecrübeli devlet adamı Sadrazam Kuyucu Murad Paşa, Şeyhülislam Hocazâde Hacı Mehmed Efendi ve padişahın hocası Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi olmak üzere devletin diğer ileri gelenleri, icra edilecek merasim için yerlerini almışlardı. İstanbul halkı geçen hafta Ramazan Bayramı’yla gelen mutluluğun ardından yeni bir sevinci, denizin kokusunu getiren rüzgârın yanık bir ezan sesine benzeyen uğultusu ve serpiştiren kar taneleri altında doyasıya yaşıyordu.
HİZMETİMİ KABUL EYLE!
Nasıl yaşamasınlar ki, Sultan Osman Han Gazi’nin torunu bu genç ve dindar padişah, temeli atılacak cami için At Meydanı’nda bedeli cömertçe ödenerek temin edilen geniş arsada ilk kazmayı, daha üç ay evvel besmeleyle vurmuştu. Daha sonra Has Oda Hazinesi’nde muhafaza edilecek olan bu kazmanın sapı altın kaplamalı ve üzeri kadife kaplıydı. Kazılan toprakları kaftanının eteğiyle taşırken bir yandan da “Yâ Rabbi! Ahmed kulunun hizmetidir, kabul eyle!” diye dua ediyordu. O günden sonra her hafta kazı mahalline düzenli olarak gelmiş ve çalışan işçileri teşvik için bu hizmetini tekrarlamıştı.
İnşaat mahalli nihayet temel atılmak için hazır hâle gelmişti. İşte bu kutlu günün kutlu bir anında padişahın bir göz işaretiyle şeyhülislam ellerini açmıştı. Dine, devlete ve millete hizmeti geçen, başta ebediyete intikal etmiş Osmanlı padişahları, vezirler, âlimler, şehitler ve gaziler için dualar edilmişti. Yapılacak olan 6 minareli bu caminin temellerine ilk taşı, ahalinin getirdiği tekbirlerle birlikte yine padişah besmeleyle koymuştu. Bu sırada kendisine Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa yardım ediyordu.
İLK NAMAZDA HERKESE PADİŞAH HEDİYESİ
Yedi buçuk yıl kadar süren inşaatın sonunda ortaya muazzam bir külliye çıkmıştı. İstanbul’un minarelerle bezeli o meşhur siluetini meydana getiren en önemli yapılardan biri olan bu muhteşem mabet, 9 Haziran 1617 Cuma günü yine büyük bir merasimle ibadete açılmıştı. Cami avlusuna padişah için “otağ-ı hümâyûn” kurulmuş, devlet erkânına ziyafet verilmiş, fukaraya sadakalar dağıtılmıştı. İstisnasız bütün cemaate padişahın hediyesi olarak mercandan ve sandal ağacından yapılmış tesbihler takdim edilmişti. Görevliler bu kıymetli tesbihleri, cami içerisinde namaza oturmuş olan herkesin dizi üzerine bırakmak suretiyle dağıtmıştı.
Ne yazık ki genç padişah, temel açma ve temel atma merasimlerinden ibadete açıldığı güne kadar, yakın ilgisini üzerinden eksik etmediği bu zarif caminin bânîsi olmanın hazzını ancak 5 ay kadar tadabildi. 22 Ekim 1617’de 28 yaşını bile doldurmadan genç yaşta vefat etti. Kabri, yaptırdığı bu muazzam caminin dış avlusunun kuzeydoğu köşesinde, Alman Çeşmesi’nin yan tarafındaki türbesindedir. Oğulları Sultan Genç Osman ve IV. Murad Han ile bu oğullarının annesi olan hanımı Mahpeyker Valide Sultan’ın kabirleri de bu türbededir.
PEYGAMBER AŞIĞI
Sultan I. Ahmed Han’ın hazret-i Peygamber’e olan bağlılığı o kadar ileri idi ki, onun ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştır. O şiir şudur:
N’ola tacım gibi başımda götürsem daim
Kademi nakşını ol hazret-i şâh-ı rusülün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün
(kadem: ayak, rusül: resuller, peygamberler, gülzâr: gül bahçesi, Ahmedâ: Ey Ahmed)
Dört asrı aşkın bir süredir dimdik ayakta duran, İstanbul’un medar-ı iftiharı, ülkemize gelen her yabancının mutlaka ziyaret ettiği ve içindeki nefis çinilerin renginden dolayı “Blue Mosque: Mavi Cami” dedikleri Sultanahmet Camii’ndeki bir sütunda asılı tabloda bu şiiri görebilirsiniz. Merhum padişahın, caminin temel atma merasiminde kullandığı kazma ise 109 sene sonra 17 Şubat 1719 tarihinde Topkapı Sarayı’ndaki III. Ahmed Kütüphanesi’nin temeli atılırken Has Oda Hazinesi’nden çıkarılarak torunu III. Ahmed Han tarafından tekrar kullanılmıştır. Günümüzde Topkapı Sarayı’nda teşhir edilmektedir.