Abdülmecid Han’ın tahta geçen dört oğlundan üçüncüsü olan Mehmed Reşad Han, 35. Osmanlı padişahı ve 100. İslam halifesidir.
2 Kasım 1844’te Eski Çırağan Sarayı’nda doğdu. Annesi Gülcemal Kadınefendi’dir. 7 yaşında annesini, 17 yaşında babasını kaybetti. 33 yıl süren veliahtlık döneminin ardından, ağabeyi II. Abdülhamid Han’ın 27 Nisan 1909’da tahttan indirilmesi üzerine padişah oldu.
SARIŞIN, MAVİ GÖZLÜ BİR PADİŞAH
Sultan Reşad Han orta boylu, beyaz tenli, şişman ve sarışın bir zât idi. Dışarı doğru ziyade çıkık olan gözlerinin rengi çivit mavisi idi. Mavi gözlü tek padişahtır. Çenesi küçük ve ak sakal ile kaplı idi. Çanakkale’de zafer kazanılması üzerine, Şeyhülislam Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin fetvası ile 27 Nisan 1915 tarihinde resmen “Gazi” unvanını aldı. Veliaht iken müşir yani mareşal rütbesini taşımıştı.
Sultan Reşad Han çok dindar idi. Başimam İsmail Hakkı Efendi’ye, “Çok şükür elhamdülillah, Cenab-ı Hakk’a bir rekât bile namaz borcum yoktur.” demişti. Maiyetinde çalışanların hepsinin namaz kılmalarını emrederdi. Kılmadığını işittiklerine, münasip kimseler aracılığıyla nasihatte bulunurdu. Padişahın namaz kıldığı seccade hâlen torunu Şehzade Osman Selaheddin Efendi’dedir. Şehzadeyi bir ziyaretimde, bu seccadede namaz kılmak şerefine nail olmuştum.
PADİŞAH VEFAT EDİYOR
Padişahın torunlarına sarayda öğretmenlik yapan Safiye Hanım’ın naklettiğine göre 1334 senesi Ramazan’ının 15’inci günü (24 Haziran 1918), âdet olduğu üzere yapılan Hırka-i Şerif ziyaretindeki dinî merasim esnasında padişahın yorgunluğu göze çarpıyordu. Padişah o geceden itibaren vücudunda hâlsizlik hissetmiş, saray hekimlerinin tavsiyesi ile istirahate mecbur olmuştu. Bundan sonrasını Safiye Hanım’dan dinleyelim:
“Padişahın hastalığı ziyadeleştiği 3 Temmuz 1918 Çarşamba günü Dilfirîb Dördüncü Kadınefendi ile birlikte Sultan Reşad’ın yattığı odanın yanındaki odaya geçtik. Odada bulunan bir top ince tülbentten yırtarak bana verdiler ve abdest almamı ihtar ettiler. Esasen öğle namazını müteakip Hünkâr Dairesi’ne geçtiğimiz için abdestli olduğumu arz ettim. Başımda bulunan hotozu çıkartıp başörtüyü koydum. Beraberce padişahın yattığı odaya girdik. Odanın tam ortasında yüksekçe bir karyolanın içinde hafif nefes alarak yatıyordu. Karyolanın ayakucunda ve sağ tarafta büyük oğlu Şehzade Ziyaeddin Efendi, yanında ikinci oğlu Şehzade Ömer Hilmi Efendi, onların karşı cihetinde kızlar ağası Kur’ân-ı kerîm okuyorlardı. Kadınefendinin işareti üzerine karyolanın baş tarafında bulunan bir kanepeye oturdum. Kur’ân-ı kerîm okumaya başladım. Padişahın sağında eniştem, İmam-ı Evvel-i Hazret-i Şehriyarî İsmail Hakkı Efendi, sol tarafında Yahya Efendi Dergâh-ı şerîfi şeyhi kelime-i şahadet ve tekbir getiriyorlardı.
Sultan Reşad da gayet aheste tekrar ediyordu. Kadınefendinin verdiği Kur’ân-ı kerîmden iki Yâsîn-i şerîf okudum ve üçüncü Yâsîn-i şerîfin “İnne eshâbe’l-cenne” ayet-i kerimesine geldiğim sırada Yahya Efendi şeyhinin yaptığı bir el işareti ile odada bulunanlardan evvela Şehzade Ziyaeddin Efendi, sonra biraderi ve daha sonra kızlar ağası ve Dördüncü Kadınefendi çıktılar. En sona ben kalmıştım. Tam kapıdan dışarıya çıkacağım sırada bir kere daha bu mübarek ve muhterem şahsın yüzünü görmek için başımı çevirmiştim ki o saniyede Yahya Efendi şeyhinin “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn…” dediğini işittim.
Dışarıda bekleyen Harem halkı bittabi şehzadelere ve kızlar ağasına, hatta kadınefendiye bir şey soramazlar. Benim çıktığımı görünce etrafımı aldılar ve efendileri hakkında muhtelif sualler sormağa başladılar. Ben ise “Biraz rahatladılar.” diyerek kısaca cevap verdim ve Perîzâd Hanımefendi’nin bulunduğu odaya geçtim. Kendisine vaziyeti anlattım. Beş dakika geçmemişti ki vefat haberi duyuldu. Artık Harem’de kopan feryatlar, bayılanlar görülecek şeydi. Aradan bu kadar seneler geçtiği hâlde hâlâ bu elîm manzara gözümün önünden gitmedi.
Ertesi gün sabahleyin saat yedi raddelerinde Sultan Reşad’ı şal ile örtülü bir teskere üzerinde Harem Dairesi’nden aldılar. Saray bahçesinin içinden geçirip Çırağan İskelesi’nden istimbotla Topkapı Sarayı’na götürdüler. Şehzade Ziyaeddin Efendi’den işittiğimize nazaran eski padişahlar gibi Hırka-ı Saadet Dairesi’nin önünde yıkanmış. Yeni padişah Sultan Vahîdeddin’e biat merasimini müteakip Babüssaade önünde cenaze namazı kılınmış. Sultan Vahîdeddin orta kapıya kadar cenazeye refakat etmiş. Sirkeci İskelesi’ne kadar muhteşem bir alayla indirmişler. Oradan bir çatana ile Eyüb Sultan’a naklolunmuş. Sultan Vahîdeddin ise maiyetine Enver Paşa’yı alarak karadan otomobille Eyüb Sultan’a gidip dua ve defin esnasında hazır bulunmuşlar.” (Safiye Ünüvar, Bir Muallimenin Gözünden Sultan Reşad Sarayı, haz. İbrahim Pazan, s. 137-140)
Sultan Reşad Han Osmanlı padişahları içinde en yaşlı olarak tahta geçen ve en yaşlı olarak vefat eden padişahtır. 65 yaşında tahta geçip 9 sene süren bir saltanattan sonra 74 yaşında vefat etti. Cenaze namazını Şeyhülislam Mûsâ Kâzım Efendi kıldırdı. Yapımını sağlığında iken başlattığı ve zaman zaman giderek inşaatına nezaret ettiği Eyüp Sultan’daki türbesine defnedildi. Türbede kendisininkinin dışında 1913’te vefat eden oğlu Şehzade Mahmud Necmeddin Efendi ile 1921’de vefat eden hanımı Kâmures Başkadınefendi’ye ait kabirler vardır.