“Kör Baykuş’un İletişim Yayınları’ndaki çevirisinin arka kapağında şunlar yazıyor:
“İran edebiyatını uluslararası edebiyatın bir parçası haline getiren ve “Doğu’nun Kafka’sı” olarak kabul edilen Sâdık Hidâyet’in, Kör Baykuş’u tek kelimeyle “benzersiz” bir metin: Zihni yavaş yavaş parçalanan, benliğini kaybeden kahramanıyla; neyin gerçek, neyin hayal olduğunun anlaşılamamasıyla; geçmişin ve şimdinin iç içe geçmesiyle; afyon dumanları arasında değişen, dönüşen atmosferiyle; melankolik, kötümser, karanlık ruh haliyle; huzursuz ediciliğiyle…
Okuru adeta sürrealist bir tablonun karşısındaymış gibi hissettiren Kör Baykuş hayatla, çocuklukla, anılarla, aşkla, cinsellikle, varoluşla, Tanrı’yla ve ölümle büyük bir hesaplaşmanın romanı.”
Çevirmen Ali Fuat Bilkan da, 87 sayfalık romana, 24 sayfalık bir “sonsöz” yazmış, düşünün, ya “önsöz” yazsaydı!!!
Sanki, anlamayacağımızdan emin olduğu için bir de ben anlatayım demiş!:)) Gerçi o da anlamamış ya...
Neyse…
Bana göre “Kör Baykuş”; yazarın kendi depresif ruh halini kitaptaki baş karaktere yedirdiği; olay örgüsü olmayan, sürekli tekrarlar ve benzer ruh halleriyle bir sonuca ulaşmayan, bütün çabalarıma karşın, pek anlayamadığım, anlamlandıramadığım roman oldu. Belki çeviridendir diyeceğim ama uzak olasılık…
Aynı hayal kırıklığını, Le Monde’un en iyi 100 kitap listesinde kendisine 17. Sırada yer bulan “Adsız Ülke”de de yaşamıştım.
Ama kitabın kapağındaki Hüseyin Behzad’a ait “Ah, Gençlik Geçti Gitti-1957” resim olağanüstü!