Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz Cuma günü Almanya’ya yaptığı resmî ziyaretin gergin geçeceği önceden belliydi. Nitekim bir önceki yazımı Erdoğan Berlin’e inmeden yazmıştım. Yazdıklarım, makalenin başlığı da dâhil aynen gerçekleşti.
Söz konusu günübirlik ziyaret 9-10 Eylül 2023 tarihinde Yeni Delhi’de yapılan G20 Zirvesi’nde planlanmıştı. Yaşananlardan sonra Almanya Başbakanı Sayın Olaf Scholz sanırım bu daveti yaptığına bin pişman olmuştur.
DEVLET TECRÜBESİ
Erdoğan Almanya’ya son ziyaretini Berlin’de yapılan Libya Konferanslarının ilkine katılmak üzere 19 Ocak 2020’de gerçekleştirmişti. O zaman başbakanlık koltuğunda Angela Merkel oturuyordu. Merkel nispeten tecrübeli bir siyasetçiydi. Almanya’nın ilk kadın başbakanı olarak 2005-2021 arası 16 yıl bu görevi yürüttü. Erdoğan ise 14 Mart 2003’ten beri başbakan ve cumhurbaşkanı olarak 21. yılını sürüyor. Düzenlenen basın toplantısında gördüğümüz gibi Scholz’la aralarındaki bariz tecrübe farkı kendini hemen belli etti.
Scholz, her ne şart altında olsun kayıtsız şartsız İsrail’in yanında olmalarının Almanya’nın devlet politikası olduğunu en az üç defa tekrarladı. Bu konunun kendileri için tartışmaya kapalı bir konu olduğunu söyledi. HAMAS’ın hunharca bir terör eylemi gerçekleştirdiği tekrarlayıp durdu. İsrail onu bütün benliğiyle öylesine teslim almıştı ki 13 bin değil 113 bin Filistinli öldürülmüş olsa bile ağzını açıp İsrail aleyhine tek kelime sarf edemeyeceği gün gibi aşikârdı.
GÖZÜNÜN İÇİNE BAKA BAKA
O zaman ne yaptı Erdoğan? Hem tecrübesinin hem de Türkiye’nin İsrail’e borçlu olmayışının verdiği rahatlıkla Scholz’u çok zor durumda bıraktı. Avrupa’nın en zengin ve güçlü devleti olarak Filistin’de akan kanı durdurmak için kıllarını bile kıpırdatmamalarının esas sebebini yüzlerine vuruverdi:
“7 Ekim tarihi bir başlangıç olarak anlatılıyor. 7 Ekim’den sonraki süreç hiç konuşulmuyor. Şu an itibarıyla 13 bin Filistinli çocuk, kadın, yaşlı ne yazık ki öldürülmüştür. Bunun yanında artık neredeyse Gazze diye bir yer kalmadı, her taraf yerle yeksan oldu. Tevrat’ta bunların hiçbirisi yoktur. Yapamazsın. İnsan Hakları Beyannamesi’nde yapamazsın. Ama burada görüldüğü gibi bu çocuklar nasıl vuruluyor? Hastanelerde bunlar nasıl öldürülüyor? Bunlar karşısında biz elimiz, kolumuz bağlı mı duracağız? Buna karşı hiç sesimizi çıkarmayacak mıyız? Eğer burada elimiz, kolumuz, dilimiz bağlı kalırsak bunun tarihe hesabını veremeyiz. Onun için bir borçluluk psikolojisi içerisinde İsrail-Filistin savaşını değerlendirmemek gerekir. Bakın ben rahat konuşuyorum. Çünkü bizim İsrail’e borcumuz yok. Borçlu olsak bu kadar rahat konuşamayız. Ama borçlu olanlar, rahat konuşamıyorlar. Biz Holokost cenderesinden geçmedik. Öyle bir durumumuz da yok. Çünkü insana saygımız bizim çok çok farklıdır.”
GECENİN BİR VAKTİ PAYLAŞIM
Olaf Scholz’un basın toplantısında defalarca İsrail’e bağlılığını ifade etmesi yetmemiş olacak ki görüşmelerin ardından gecenin bir yarısı, X hesabı üzerinden Türkçe paylaşım yaptı. Scholz, suçluluk psikolojisini yansıtan paylaşımında şunları yazdı:
“Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ben Ortadoğu sorunu konusunda oldukça farklı bakış açılarına sahibiz. Tam da bu nedenle doğrudan görüşmek çok önemlidir. Ancak net olarak ifade edeyim: İsrail’in var olma hakkı Almanya için mutlaktır. Ülkemizde antisemitizme yer yoktur. Aynı zamanda şunu da savunuyoruz: Her insanın yaşamı eşit değerlidir. Gazze’deki Filistinli sivil halkın acıları da bizlere üzüntü veriyor. Almanya en önemli insani yardım sağlayıcıları arasında yer almakta ve bu yardımların hacmini hâlen artırmış bulunmaktayız.”
Sayın Şansölye! Birleşmiş Milletler 76 yıl evvel Filistin’i ikiye böldüğünde hem Yahudi hem de Arap devleti kurulacaktı. Yahudi devleti kuruldu, öbürü tanınmadı. Aksine Yahudi devleti o günden beri Arap topraklarını işgal ediyor. Türkiye iki devletli çözümü isterken İsrail’in var olma hakkını da teslim etmiş oluyor zaten. Ama anlaşılan o ki Almanya’nın bugünkü yöneticileri bu gerçekleri zinhar görmeyecek.
Almanya’ya ilk defa 50 sene önce Lise 1’den 2’ye geçince yaz tatilinde gitmiştim. O zamanlar rahmetli babam, rahmetli annem ve kardeşim oradaydılar. Diğer kardeşim de Almanya’da doğdu. Rahmetli babam 30 yıl orada çalıştı ve orada vefat etti. Demem o ki Almancı tabir edilen bir aileden geliyorum. Almanya’yı çok iyi bilirim, Almanları çok iyi tanırım. Alman halkının tamamının Olaf Scholz gibi olmadığını çok iyi biliyorum. Yani 80 sene evvel yaşanan Nazi hadisesi sebebiyle İsrail’in binlerce masum insanı doğramasına göz yumacaklarına inanmıyorum. Daha doğrusu inanmak istiyorum.