Yine birbirinden ilginç karakterler var Gabo’nun “Şer Saati”nde…

İlk sevişmesinden bu yana her Allah’ın gecesi üç kez seviştiğini söyleyerek övünen yargıç, sağ taraftaki dişi ağrıdığı için yüzünün yalnızca sol tarafını tıraş eden belediye başkanı, yaşanacakları önceden öngörebilen bir dul, anarşit berber, sosyalist dişçi, Cem Yılmaz kılıklı doktor, kilisesinin temelinin fareler tarafından kemirilmesine engel olamayan rahip…

Yine adı belirsiz bir Güney Amerika ülkesinin, adı belirsiz bir kasabasında yaşanıyor olaylar. Gabriel Garcia Marquez yine baskıyı, yoksulluğu, yolsuzluğu, ikiyüzlülüğü, dedikoduyu… Kısaca insana dair ne varsa, hepsini o kadar iyi ve akıcı anlatıyor ki, kitabı elinizden bırakamıyorsunuz…

Üstelik her şey yine sondan -“Kımızı Pazartesi” de olduğu gibi- başladığı halde… “Birisi gece yarısı kasabalıların kapısına fitne dolu yakıştırmalar asmaya başlar. Ardından biri vurulur. Polis şefi de olan belediye başkanı işi ağırdan alır…”

Ve adet olduğu üzere kitaptan:
“Adalet ayağını sürükleye sürükleye yürüse de, sonunda varacağı yere varıyor…”
Bu arada unutmadan, harika çeviri için Seçkin Selvi’ye de teşekkür etmeli…