Ve Da Vinci’den: “Nasıl iyi geçirilmiş bir gün mutlu bir uyku getiriyorsa iyi geçirilmiş yaşam da mutlu bir ölüm getirir!”

Walter Isaacson’un Leonardo Da Vinci biyografisi, Steve Jobs’un aksine, iki değil, üç ayraçla okunan kitaplardan… Çünkü tablolara ve eskizlere, açıklamalardan sonra dönüp tekrar tekrar bakmak ihtiyacı hissediyorsunuz… Hacimli bir kitap olduğu için çantanıza koyup, yanınızda da taşıyamıyorsunuz ve bu da bu esere ekstra zaman ayırmanızı gerektiriyor.


 

Kitabın fiziki özelliklerden sonra gelelim içeriğine…

Isaacson; Steve Jobs biyografisinde olduğu gibi yine harika bir biyografinin altına imza atmış. Hele kitabın başına 4 sayfalık öyle nefis bir grafik koymuş ki, bu grafiği dikkatlice incelerseniz Leonardo Da Vinci hakkında yeterli bilgiye sahip olabilirsiniz zaten!

Kitap Leonardo’nun Milano hükümdarına yazdığı iş başvurusu mektubuyla başlıyor; ve bu ünlü mektup, yapabileceklerini –çoğu mühendislik ve savaşla ilgili şeyler- detaylı bir şekilde anlattıktan sonra, “Keza resimde de mümkün olan her şeyi yapabilirim” diye bitiyor. 

Neredeyse hiç resmi eğitim görmeyen ve kelimenin tam anlamıyla tırnaklarıyla kazıyarak, kendi kendini yetiştiren –ki bunun sıkıntısını çok çekiyor, özellikle cebir bilmemesinin- Leonardo Da Vinci’nin ressam olarak anılmamak için –Wikipedia da ‘hezarfen’ diyor- büyük çaba harcadığını görüyorsunuz.  

Gayrimeşru bir ilişkiden dünyaya gelen, eşcinsel –bir kez bile bir kadınla birlikte olmayan, Michelangelo gibi eşcinselliğini saklama gereği duymayan, bu tercihi nedeniyle vicdan azabı çekmeyen-, yakışıklı, karizmatik, dönemin bütün tabularına meydan okuyan kıyafetler (pembe, gül kurusu, diz üstü tunikler) giyen, solak, dine her zaman mesafeli, yaşamında, eserlerinde ve ölümünde dahi hep gizem olan ve geçen bin yılın en büyük zihinlerinden biri olarak kabul edilen; yani Leonardo Da Vinci hakkında yazılmış “aydınlatıcı bir rehber” bu kitap.

Da Vinci’nin biyografisini okurken, dönem -devir Fatih’in İstanbul’u fethettiği devir-mutlaka dikkate alınmalı… Buna rağmen, İtalya tarihinin en aşağılık, en eli kanlı katili olan Cesare Borgia ile –yeri gelmişken, bu insanlık dışı Borgia ailesi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isterseniz, Mario Puzo’nun ‘Aile’sini okuyabilir ya da ’The Borgias’ dizisini de izleyebilirsiniz-  kurduğu ittifakı anlamak için kendimi hayli zorladım.
Bana göre kitabın tek eksiği, Leonardo Da Vinci-Michelangelo rekabetine gerektiği kadar yer verilmemesi. Bi de, İsaacson sanki bizim “Maykıl”a haksızlık etmiş gibi de geldi. Başta Davut heykeli olmak üzere bir çok eserini Floransa’da görmüş biri olarak önünde saygıyla eğiliyorum ve “Yedirmeyiz Maykıl’ımızı” diye haykırıyorum! :)))

Son olarak; Leonardo Da Vinci’nin –bunu yazmadan duramayacağım, “da-de” İtalyancada “den-dan” anlamına geliyor. Vinci, Leonardo’nun doğduğu kasabanın adı, yani ‘Vinci’den Leonardo’, ‘Çengelköy’den Hamdi’ gibi… :))) -ölene kadar yanında taşıdığı ve sürekli üzerlerinde çalıştığı üç resmi de, ‘Meryem ve Çocuk İsa Azize Anna ile Birlikte’, ‘Vaftizci Yahya’ ve ‘Mona Lisa’yı Louvre Müzesi’nde gördüğüm için artık kendimi daha şanslı sayıyorum.  Bi tek “Erminli Kadın” (görseli kaydırın) kalmış Leonardo’nun yaptığı kadın portrelerinden görmediğim… Belki onu da görürüm, ne dersiniz…