Ülkemizin güneydoğusundaki 11 ilimizi etkileyen deprem felaketi, her afet sonrasında olduğu gibi bu defa da aradan geçen yirmi gün içinde yazılı ve görüntülü medyada enine boyuna tartışıldı. Alınan bütün tedbirlere rağmen müthiş bir dezenformasyon kaynağı olmaya devam eden sosyal medyayı ise ayrı bir yere koyuyorum.
Yakınları ölen, yaralanan, evleri ve iş yerleri yıkılan yani depremden bizzat etkilenen insanlarımızın yanı sıra bütün bir ülke olarak başımızı ellerimizin arasına aldık ve hepimiz bu konuya kafa yorduk. Bölgedeki on binlerce bina neden bir anda yıkıldı, sayıları 44 bine yaklaşan insanımızı göçük altında neden kaybettik, bunca deprem geçmişimiz ortada dururken depremin etkilerini en aza indirecek tedbirleri neden almadık gibi soruları kendimize hep sorduk. Sanıyorum hepimiz az çok bir sonuca da ulaştık.
İSTATİSTİK
Ülkemiz bir deprem ülkesi. Her yer fay hatlarıyla dolu. Bin sene hatta iki bin sene öncesinden günümüze ulaşan kayıtlardan, nerede ve ne yıkıcılıkta deprem meydana geldiği biliniyor. Mesela Kahramanmaraş ve Hatay’ın geçmiş asırlarda pek çok kere deprem sebebiyle büyük can ve mal kaybına uğradığı bir gerçek. Ama insanoğlunun âdeti şöyledir ki memleketini kolay kolay terk etmek istemez. İster fırtına, sel, heyelan ve deprem gibi doğal afetler olsun isterse yangın gibi insan kaynaklı afetler olsun yaşanan felaketin ardından yaralar bir şekilde sarılır ve insanlar orada yaşamayı sürdürür.
Ancak insanoğluna bahşedilen akıl denen güç, yaşananlardan sonuç çıkarmayı ve yıllar içinde gelişen bilimin öngördüğü tedbirleri alarak bütün bu afetlerin doğurduğu kayıpları en aza indirmeyi işaret eder. Ne çare ki para ve makam hırsı akılları örter ve bir sonraki afete kadar geçen yılların da verdiği rehavetle akla ve bilime aykırı hareket sıradanlaşır.
MERKEZİ VE YEREL YÖNETİM
Tamam müteahhitlerin doymak bilmeyen para hırsı ile binaları çürük yaptıkları artık gün gibi ortada. Paranın gücüyle yerel yönetimleri etkileyerek illegal yollara saptıklarını tahmin etmek zor değil. Arsa sahiplerinin de daha fazla daire alma uğruna bu zincirde yerlerini aldıklarını söyleyebiliriz. Burada en masum olan kesim, peşin para veya kredi ile daire satın alanlar olsa gerek. Hangimiz daire alırken evin projesini, zemin etüdünü gördük? Zaten bunlar uzmanı olmayana bir şey anlatmaz.
Bir takım kentsel dönüşüm projelerinin yerel yönetimlerce mahkemeye verildiğini ve durdurulduğunu biliyoruz. Oturulan binaların depreme dayanıklılığının belirlenmesi ise mülk sahiplerinin isteğine bağlı bir keyfiyet olarak orta duruyor. Son yaşadığımız bu korkunç felaket bize göstermiştir ki ortaya çıkan maddi ve manevi maliyet, kişilerin ve yerel yönetimlerin boyunu fersah fersah aştığı gibi bütün bir ülkeyi zora sokmuştur.
Bütün bu anlattıklarımdan merkezi yönetimin konuya daha ciddi şekilde eğilmesinin zaruret olduğu sonucunu çıkarıyoruz. Nitekim yedi gün yirmi dört saat bu konulara kafa yoracak, gerekli bilim kurullarını oluşturarak yasal düzenlemeleri yapacak ve bunların uygulanmasını sağlayacak müstakil bir Afet Bakanlığının kurulacağı haberleri kulağımıza gelmiştir ki en doğru hareket tarzı kanaatimizce budur.