Öncelikli olarak Safveti Ziya ile  ilgili bir şeyler yazmalıyım, çünkü yazarı da kitabı kadar önemli! Safveti Ziya, Servet-i Fünun takımından olmasına karşın, bu takımın üyeleri tarafından sevilmeyen ve bu takımın üyelerinden bir parça daha politik –bu yüzden Abdülhamit’in hışmına uğruyor- bir kişilik.

Sevilmemesinin nedeni -bana göre- kıskançlık. Çünkü tam bir varsıl playboy gibi yaşamış, öyle de  ölmüş –Büyükada Yat Kulübü’ndeki baloda kalp sektesinden gidiyor- biri. Halit Ziya Uşaklıgil’in, Safveti Ziya’yı ne kadar kıskandığı şu satırlardan bile anlaşılıyor: “Her şeye gevşek bağlarla tutunan, bütün ömründe iyi giyinmek, iyi yemek, bol bol para harcamak, en geniş ölçüde eğlenmek ve daima gülmek!” Dikkat ederseniz, yazarlığına ilişkin tek bir eleştiri yok. Önde gelen bir Sabetay ve canı istediğinde Yeşilköy’e köşk yaptırabilecek kadar varsıl olan Uşaklıgil’in, Ziya’nın harcadığı parayı diline dolaması, oldukça “manidar”. :)



Neyse gelelim kitaba… Safveti Ziya, gazetecilikteki klişeyle, “Salon Köşeleri”nde olay yerinden bildiriyor… Biz bugüne kadar, Osmanlı’nın son döneminde işgalcilerin ya da sömürgecilerin İstanbul’daki yaşamları hakkında, hep yazarlarımızın kıyıdan köşeden yazdıklarıyla fikir sahibi olmuştuk. Oysa Ziya, birinci elden tanıklıklarıyla anlatıyor. Kolay okunan, güldüren, düşündüren, sinirlendiren bir roman! Ne diyelim; okunmalı…