1816 yılının Eylül ayıydı ve Paris'in ünlü müzesi Louvre'un avlusunda iki Parisli çocuk oynuyordu. Avlunun diğer tarafında, René Laennec adlı bir doktor sabah güneşinde yürürken adımlarını hızlandırmaya başladı. Hastanede kalp hastası bir kadın onu bekliyordu ve Laennec geç kalmıştı.
Laennec avluyu geçerken iki çocuğa baktı. İçlerinden biri uzun tahta bir kalasın ucuna iğneyle vuruyordu. Diğer tarafta oyun arkadaşı çömelmiş, kulağı tahtanın kenarına dayamıştı. Laennec'in aklına hemen bir düşünce geldi. Daha sonra "İyi bilinen bir akustik fenomeni hatırladım" diye yazacaktı. “Kulağınızı bir tahta kirişin bir ucuna dayadığınızda, diğer ucundaki bir toplu iğnenin çıkardığı ses net bir şekilde işitilir. Bu fiziksel özelliğin, uğraştığım davada faydalı bir amaca hizmet edebileceği aklıma geldi.” Laennec o sabah geç saatlerde hastaneye vardığında hemen bir parça kağıt istedi. Rulo yaptı ve tüpü hastanın göğsüne dayadı. Daha sonra duyduklarıyla afalladı. "Kalbimin atışını kulağımın doğrudan uygulanmasıyla şimdiye kadar sahip olduğumdan çok daha net bir şekilde duyabildiğim için şaşırdım ve mutlu oldum" dedi.
René Laennec stetoskobu yeni icat etmişti. Laennec, kağıdını hızla yükseltti ve çeşitli boyutlarla deneyler yaptıktan sonra, yaklaşık 3,5 cm çapında ve 25 cm uzunluğunda içi boş bir ahşap boru kullanmaya başladı. Laennec'in basit icadı tıp alanını anında değiştirdi.
Tarihte ilk kez doktorlar, bir hastanın vücudunda neler olup bittiğini anlamanın güvenli ve tarafsız bir yolunu buldu. Yalnızca hastanın söylediklerine veya hastanın durumunu nasıl tanımladığın güvenmeleri gerekmiyordu. Artık her şeyi kendileri için takip edip ölçebiliyorlardı. Stetoskop, bir doktorun gerçekte neler olup bittiğini görmesine ve ardından bulgularını hastaların semptomları, sonuçları ve otopsileriyle karşılaştırmasına olanak tanıyan bir pencere gibiydi. Bu da bizi bu hikayenin ana noktasına getiriyor.
Önemli hedeflerde kaydettiğimiz ilerleme hakkında genellikle kendimize yalan söyleriz. Örneğin: Kilo vermek istiyorsak sağlıklı beslendiğimizi iddia edebiliriz ama aslında beslenme alışkanlıklarımız pek değişmemiştir. Daha yaratıcı olmak istiyorsak, daha çok yazmaya çalıştığımızı söyleyebiliriz, ancak gerçekte kendimizi katı bir yayın programına tutmayız. "Sahip olduğum zamanla iyi geçiniyorum" gibi ılık ifadeler kullanırız veya "Son zamanlarda gerçekten çok çabalıyorum." Bu ifadeler nadiren herhangi bir tür kesin ölçüm içerir. Bunlar genellikle, gerçek bir ilerleme kaydetmediğimiz bir hedefe sahip olduğumuz konusunda kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlayan yumuşak bahanelerdir. Bu küçük yalanlar neden önemli?
Çünkü kendimizi tanımamızı engelliyorlar. Duygular ve hisler önemlidir ve onların bir yeri vardır, ancak hayattaki ilerlememizi takip etmek için iyi hissettiren ifadeler kullandığımızda, aslında ne yaptığımız konusunda kendimize yalan söylemiş oluruz. Stetoskop ortaya çıktığında, doktorlara hastanın içinde neler olup bittiğine dair bağımsız bir teşhis almaları için bir araç sağladı. Kendi hayatlarımızda neler olup bittiğine dair bağımsız bir teşhis almak için araçlar da kullanabiliriz.
Gerçekte ne yaptığınızın farkında değilseniz, hayatınızı herhangi bir tutarlılıkla değiştirmek çok zordur. Farkında olmadan daha iyi alışkanlıklar edinmeye çalışmak, geceye ok atmak gibidir. Hedefin nerede olduğundan emin değilseniz hedef tahtasına vurmayı bekleyemezsiniz. Dahası, davranışlarını hiç ölçmeden doğal olarak doğru şeyi yapan çok az insan keşfettim. Örneğin, ne yedikleri konusunda fazla endişelenmeden karın kaslarını koruyan bir avuç insan tanıyorum. Ancak her biri bir noktada yiyeceklerini tarttı ve ölçtü. Aylarca kalori saydıktan ve yemeklerini ölçtükten sonra, yemeklerini uygun şekilde yargılama becerisini geliştirdiler.
Başka bir deyişle, ölçüm onların öz-farkındalık düzeylerini gerçeğe uygun hale getirdi. Gerçekte neler olup bittiğinin farkına vardığınızda, "içgüdülerinize" dayalı doğru kararlar verebilirsiniz çünkü içgüdüleriniz doğru bir şeye dayanır. Kısacası, ölçerek başlayın.