Bu kitabı okuyunca kendi kendime dedim ki; bugüne kadar okuduğum en iyi biyografi Marie Antionette ve en iyi biyografi yazarı da Stefan Zweig!

Tek kelimeyle olağanüstü… 

Zweig, eylemleri ve yaşamıyla; bütün dünyayı değiştiren, Fransız Devrimi’ne neden olan, hadi daha iyimser bir yorum yapıp tetikleyen diyelim, Marie Antionette’nin 38 yıllık yaşamını anlatırken bir tarihçi titizliğiyle, kılı kırk yararak yazmış anlatacaklarını. 

Gerçi özellikle kitabın ikinci bölümünde memleketlisi (ikisi de Avusturyalı) olması nedeniyle bana biraz torpil yapmış gibi geldi ama yine de objektif olmayı elden bırakmamış. Aslında kitabın adı “vasat bir karakterin portresi” yerine, “bir ahmağın dramı” olmalıydı bana göre. 



Koca Versailles Sarayı’na sığmayan –ki ben sarayın bahçesini gördüğümde aklım çıkmıştı. Bir insanın bunu düşünmesi ve uygulaması, akıl alır gibi gelmemişti bana. Ama saray bildiğin saray, bütün saraylar gibi israfın dibine vurulduğu yerdi- ve sarayın bahçesine dillere destan bir köşk yaptıran Marie’nin evlendikten sonra kral olan kocasının pipisindeki arıza nedeniyle 7 yıl bakire gezmesi gibi ilginç bilgiler de var kitapta; elbette Fransız Devrimi’nin başlangıcı da... 

Su katılmadık bir ahmak olan bu efsane kraliçe, her ahmak gibi inanılmaz derecede de kibirli. Asla boyun eğmiyor, “geri vites” yapmıyor –ki yapsa kellesini kurtarabilirdi- giyotine başını uzatırken bile, “Beni hem Allah affetsin hem de milletim! :)))” demek yerine, şöyle diyor: “Şimdi ölmek lazım, güzel ölmek lazım!” 

ÖNEMLİ NOT: Marie Antoniette, “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” dememiş! Bu yalan Robespierre’in. Kabul edelim ama güzel yalan! :))) 
Ve Antoinette’nin başını giyotine gönderenlerin tamamı da giyotinde can vermiş. Robespierre de bunlardan biri.