Hüdavendigar (Bursa) vilayetine bağlı Kirmasti (şimdi Mustafakemalpaşa) kazasının Melik köyünden Salih Efendi, iki oğlunu da cepheye göndermiş onlardan haber bekliyordu. Ancak kardeşlerden dönen olmamıştı. Savaştan sonra köye yaralı olarak dönen Âdem Onbaşı acılı haberi getirmişti.

İki kardeş de şehit olmuştu. Hele Mustafa’nın şehadeti pek feci, çok elimdi. Mustafa yaralı bir arkadaşını sırtlamış, siperlerin gerisindeki revire götürmüştü. Tekrar sipere döndüğünde hain bir top mermisi kendisine isabet etmiş, bütün vücudunu alıp götürmüş, orada sadece bir bacağı kalmıştı.

Bu benim anneannem Hacer Hanım’ın babası Mustafa Efendi’nin hikâyesidir. Ama bugün ülkemizdeki hemen her ailenin geçmişinde bir Çanakkale şehidi veya gazisi vardır.

DÜNYA SAVAŞINA NASIL GİRDİK?

İtalyan ve Balkan Savaşlarına katılması sebebiyle üçer yıl kıdem verilerek 32 yaşında bir yarbayken 1913 Aralık ayında albaylığa, 1914 Ocak ayında da tuğgeneralliğe terfi ettirilen Enver Paşa, aynı gün mevcut nazır istifa ettirilerek Harbiye nazırlığına getirilmişti. Hemen akabinde Padişah’ın kardeşinin kızı Emine Naciye Sultan’la evlenen Paşa, konumunu daha da güçlendirmişti. 1915 Nisan’ında Harbiye nazırlığına ilaveten Başkumandan vekilliğini de üstlenmiş, aynı yıl Eylül ayında korgeneralliğe yükseltilmişti. Harbiye nazırı olur olmaz, Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile birlikte orduyu gençleştirmek bahanesiyle, 1200 kadar tecrübeli Osmanlı general ve subayını emekli etmişti. Onların yerine bolca Alman general ve subayını danışman sıfatıyla Osmanlı ordusunda görevlendirmişti.

İşte böyle bir ortamda Sadrazam Said Halim Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat ve Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey’in dahliyle 2 Ağustos 1914’te İstanbul’da gizli bir Alman-Osmanlı İttifak Antlaşması imzalandı. Amaç bir an evvel devleti Almanya’nın yanında savaşa sokmaktı.

11 Ağustos’ta İngiliz takibinden kaçan Goeben ve Breslau isimli Alman zırhlılarının Çanakkale Boğazı’ndan girmesine Enver Paşa tarafından izin verildi. O sırada tarafsız kaldığını bildiren Osmanlı Devleti’nin, bu savaş gemilerinin bir an önce sularımızı terk etmelerini istemesi veya gemileri silahlarından arındırması gerekirken bunların hiçbiri yapılmamıştı. Aksine bu gemiler Almanlardan satın alınmış gibi gösterilerek Yavuz ve Midilli isimleri verilmişti. Gemilere Osmanlı bayrağı çekilmiş, Alman personele de fes giydirilmişti.

Tam o sırada Osmanlı Donanma komutanlığına tayin edilen Alman amirali Wilhelm Souchon bu gemilerin de dâhil olduğu 11 parçalık donanmayla Karadeniz’e açıldı. İnkâr etseler de Enver, Cemal ve Talat Paşaların bilgisi dâhilinde 29 Ekim 1914 günü Rus donanmasıyla sahillerine ateş açmak suretiyle devlet fiilen harbe sokuldu.

İNSANIMIZ EKİN GİBİ BİÇİLDİ

Çanakkale Savaşı’nın deniz ve kara safhaları, eğitimli insan kaynağımızın büyük ölçüde yok olmasına sebep oldu. Lise talebelerinin bile cepheye sevk edildiği bu harpte şehit, yaralı, sakat ve kayıplarla zayiatımız 250 bini bulmuştu. 18 Mart 1915 günü en şiddetli çarpışmaların yaşanarak güçlü düşman donanmasına ağır kayıpların verdirildiği bu son deniz zaferimizin tadını, Türk milleti olarak ne yazık ki çıkaramamışızdır. Zaten sonraki yıllarda harbi kaybeden müttefiklerimizle birlikte biz de mağlup sayıldık. 8 Ekim 1918'de Talat Paşa kabinesi, Harbiye nazırı Enver Paşa ve Bahriye nazırı Cemal Paşa da dâhil olmak üzere istifa etti. 30 Ekim 1918’de galip devletlerle Mondros Mütarekesi’ni imzaladık. 1 Kasım’da İttihat ve Terakki Partisi kendini feshetti. O gece Talat, Enver ve Cemal Paşalar ve diğer bazı İttihatçılar, bir Alman denizaltısıyla yurt dışına kaçtılar. Hemen akabinde 13 Kasım 1918’de payitaht İstanbul işgal edildi. İşgal 5 sene sürdü. İstanbul halkı ve bütün ülke çok acı çekti.

Bu vesileyle, malımız, canımız, ırzımız, namusumuz, dinimiz ve inancımızın emniyette olduğu, serbestçe ve rahatça yaşadığımız bu mübarek vatan topraklarını biz torunlarına bırakmak için kanını dökmüş bütün şehitlerimize ve artık hayatta olmayan bütün gazilerimize rahmet diliyorum.