Julien Gracq’ın; “Hiç bir şey olmuyor ve hiç bir şey hüküm sürüyorsa, huzur ve barış kalıcıysa, evden dışarı güvenle çıkıyor ve hep aynı sessiz ve yaşlanan yüzleri görüyorsan hayat katlanılmaz demektir ve dünya artık sadece şeytanla çiçeklenebilir ve serpilebilir” sözcükleriyle özetlenebilecek romanı “Sirte Kıyısı”, konu olarak Dino Buzzati’nin olağanüstü romanı “Tatar Çölü”nü andırsa da, apayrı yolun yolcuları…

“Sirte Kıyısı”nda, “Tatar Çölü”ndeki yalınlık yok.

Gracq, askerlik yaşamının monotonluğunu, yaşamımızdaki alışkanlıkların uyuşturucu etkisini çok katmanlı bir dille anlatmış –belki de Buzzati’den etkilenmediğini kanıtlamak için :))))- ve bu da okumayı zorlaştırmış.

Son olarak Sirte Kıyısı’nın, Le Monde’un geride bıraktığımız yüzyılın “en iyi 100 kitap” listesinin 65. sırasında kendine yer bulduğunu hatırlatıp, kitaptan bir alıntıyla yorumumuzu noktalayalım;

“Bu dünyada her şey iki kez ölür, ilk kez kendi işlevi içinde, ikinci kez gösterge olarak: ilk kez nelere hizmet ediyorsa onların içinde, ikinci kez bizden istemeyi sürdürdüğü şeylerin içinde.”