Niccolo Machiavelli’nin ‘Prens’i, yayınlandığı günden bu yana üzerinde en çok tartışılan kitap belki de… Daha önce ‘Hükümdar’ adıyla çıkan çeviriyi, epey önce okumuştum. Tavsiye üzerine Rekin Teksoy’un çevirisiyle ‘Prensi’i okuyunca, sanki başka bir kitap okumuş oldum. Bu olağanüstü çevirinin en büyük başarısı ise, bir lise öğrencisinin anlayabileceği yalınlıkta olması.
Teksoy çeviriyi İtalyanca aslından yapmakla kalmamış, yazdığı kapsamlı önsözle, çeviride yer verdiği dipnotlarla ve kitaba eklediği sözlükle bizlerin Machiavelli’nin yaşadığı dönemi, hangi koşullardan etkilenerek bu metni kaleme aldığını anlamamızı sağlamış.
Adaletin de, talihin de güçlüden yana olduğuna inanan bu ünlü İtalyan devlet adamı, dinin politika üzerindeki etkisi, düşmanlarla baş etmenin yolları, ittifakların güvenilirliği ve hükümet etme sanatı konusunda öğretici örnekler verirken, bazılarını zaten yaşadığımız hissine kapıldım.
Bu kitabı okumak arzusundaysanız, sakın elinize kalem alıp, benim gibi önemli satırlarını çizmeye kalkışmayın… Çünkü kitabın tamamını çizmek zorunda kalacaksınız.
Ayrıca Machiavelli’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun işgaline ilişkin senaryosu hayli ilginç ve Osmanlı ile Fransız İmparatorluklarını kıyaslaması ise oldukça ufuk açıcı. Voltaire’nin “Dünya durdukça politikacıların ellerinden düşürmeyeceği kitap” dediği ‘Prens’ten birkaç kelamla bitirmenin zamanı geldi;
“Prens ya kendi parasını ya halkının parasını ya da başkalarının parasını harcar; ilk durumda tutumlu olmalıdır; ikinci ve üçüncü durumda, hiçbir eli açıklıktan kaçınmamalıdır.”
“Bir prens kendisini görüp,dinleyenlere, tepeden tırnağa bağışlayıcı, tepeden tırnağa inançlı, tepeden tırnağa dürüst, tepeden tırnağa insancıl, tepeden tırnağa dindar görünmelidir. Ve en önemlisi de, en son niteliğe sahipmiş gibi görünmektir.”