“Kayıp Zamanın İzinde”nin ilk cildi, “Swann’ların Tarafı” bitti… Romanın son sayfasının, son satırını okuduktan sonra, Cervantes’in Don Quijote’undan sonraki ruh haline bürünmüş ve kendi kendime, “Bu olağanüstü eseri daha önce neden okumadım?” diye soruyordum.

Marcel Proust; müthiş kurgusu, akıllara zarar betimlemeleri, parmak ısırtan doğa –bir ara gidip, dikenlere, çalılara sarılasım geldi. Hele bir akdiken anlatıyor ki…:))))- tasvirleri ve lirik mizahıyla sizi adeta rehin alıyor.Aslında Proust’u, okumak yelkenli kullanmaya, yelkenliyle seyahat etmeye benziyor. Rüzgarınız olursa dünyanın en keyifli seyahatini yapıyorsunuz. Rüzgarın, dalgaların, kulağınıza fısıldadığı şiirlerle, şarkılarla, elinizde en sevdiğiniz içkiyle ilahi bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Ama rüzgarınız kesilirse, işte o zaman biraz yoruluyorsunuz. Tutkulu bir aşıksanız, bu güçlüğü de seviyorsunuz elbette!


 

Okudukça, sayfalar ilerledikçe dünyanın önde gelen yazarlarının “Kayıp Zamanın İzinde”den fazlasıyla etkilendiğini -hatta bir ara “Türk Edebiyatı Klasiği” okur gibi olduğumu, özellikle karakter yaratmada bizimkileri nasıl etkilemişse (apartma demedim bakın! :)), bilhassa Halit Ziya’yı, söyleyebilirim- hissedebiliyorsunuz.

Mösyö Swann’ın, “Adatıyor ama seviyor” dediği cümlede boğulma tehlikesi geçirdim, Çünkü, “Çalıyor ama çalışıyor”u hatırlattı bana…:)))

Ve Roza Hakmen; bu kitaptaki çevirisiyle, saygı, alkış ve hayranlıktan fazlasını hak ediyor.

Adet olduğu üzere kitaptan:

“Tekrar uykuya dalardım, ara sıra, bir iki saniyeliğine, doğramaların canlıymışçasına çıtırdamasını işitecek kadar, gözlerimi açıp karanlığın kaleydoskopuna bakacak kadar, anlık bir bilinç ışıltısı sayesinde, eşyaları, odayı ve benim yalnızca küçücük bir parçası olduğum ve duyumsuzluğuna hemen dönüverdiğim bütünü sarmalayan uykunun tadına varmaya ancak yetecek kadar kısa sürelerle uyanırdım. Bazen de uykumda zahmetsizce, hayatımın ilk yıllarına, sonsuza dek geçmişte kalacak bir yaşa döner, çocukça korkularımdan birini, mesela –benim için yeni bir dönemin başlangıcını simgeleyen– saçlarımın kesildiği güne kadar yaşadığım bir korkuyu, büyük amcamın buklelerimi çekmesi korkusunu tekrar yaşardım. Uyurken saçlarımın kesildiğini unutmuş olur, büyük amcamdan kurtulabilmek için uyanmayı başardığım an, derhal hatırlardım, ama rüyalar âlemine geri dönmeden önce tedbirimi alıp başımı sımsıkı yastığıma gömerdim.”