Resmî adı Hareketü’l-Mukâvemeti’l-İslâmiyye olan HAMAS ile İsrail Devleti arasındaki çatışmalar, iki milyon insanın yaşadığı ve zaten öteden beri abluka altında olan Gazze’de ne yazık ki bir soykırım faaliyetine dönüşüyor.
İsrail her zaman yaptığı gibi Filistin topraklarındaki sivil hedefleri hiçbir ayırım gözetmeksizin bombalıyor. Ve bütün bu katliam, insan hakları savunuculuğu söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan ABD ve Avrupa ülkelerinin gözü önünde yapılıyor.
Yaşanan son çatışmaları HAMAS’ın saldırısı üzerine başlamış gibi göstermeleri ve İsrail’in yanında yer alarak her bakımdan destek vermeleri, Batı basınının ne kadar taraflı yayın yaptığını ve iki yüzlü davrandığını gösteriyor. İsrail Devleti’nin resmen kurulduğu 1948’den beri Filistin halkına uygulanan zulmü utanmadan ve sıkılmadan yok saymaktadırlar.
İsrailli yöneticiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da belirttiği gibi bir devletin değil de bir örgütün yöneticileri gibi davranmakta, bütün dünyanın gözü önünde insanlık suçu işlemektedirler. Cihan devleti olduğunu iddia eden ABD ise İsrail’in sivilleri vurmasını sadece seyretmekte, bırakın herhangi bir uyarıda bulunmayı, aksine bu katliamı desteklemek üzere bölgeye uçak gemisi göndermektedir.
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich “Filistin halkı diye bir şey yoktur.” diyor. Savunma Bakanı Yoav Gallant da “İsrail askerleri için tüm kısıtlamaları kaldırdım.” diyerek İsrailli askerlerin Filistin halkına her türlü vahşeti uygulamaları için kapıyı ardına kadar açıyor ve “Gazze asla eski hâline dönmeyecek.” diye devam ediyor.
Bu yazdıklarımdan İsrail’in işgal ettiği öz topraklarını geri almak üzere harekete geçen HAMAS’ı her bakımdan desteklediğim sonucu çıkarılmasın. Yeterli gücü olmadığı hâlde böyle bir işe kalkışmakla iki milyon insanın hayatını tehlikeye atmışlardır. İsrail’in saldırması için arayıp da bulamadığı bahaneyi kendi elleriyle onlara sunmuşlar, yani hata etmişlerdir.
HAZRET-İ ÖMER’İN YADİGÂRI
Osmanlının Kudüs-i şerif dediği mukaddes şehrin de içinde bulunduğu bu bölgenin biz Müslümanların gönlünde çok ayrı bir yeri vardır. Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’nın ilk kıblemiz olmasının yanı sıra, Peygamber efendimizin göklere çıkarıldığı ve bilinmeyen yerlere götürüldüğü Miraç hadisesinin başlangıç noktası da Kur’ân-ı kerîmin ifadesiyle bu bereketli ve mübarek beldededir.
Hazret-i Ömer, Peygamber efendimizin Şam ve civarındaki şehirlerin fethedileceği müjdesinin kendi devrinde vuku bulmasını çok arzu ediyordu. Ebû Ubeyde bin Cerrah’ı Şam ordularının başkumandanı yaptı ve Bizans İmparatoru Heraklius’un ordularına karşı bölgeye gönderdi. Şam, Gazze, Nablus ve Yafa şehirleri ele geçirildi. Rum ordusunu dağıtan Amr bin Âs Kudüs’ün teslim edilmesi için haber gönderdi. Kudüs’ün ileri gelenleri, Halife’nin bizzat gelip ahd ü eman vermesi hâlinde beldeyi teslim edeceklerini bildirdiler. Hazret-i Ömer 638 yılında Medine’den Kudüs’e gelerek şehri teslim aldı.
OSMANLI GİTTİ, HUZUR BİTTİ
Kudüs Emevîlerden sonra Abbâsîler, Tolunoğulları, İhşîdîler, Fatımîler, Selçuklular, Zengîler, Eyyûbîler, Memlûklüler ve nihayet Osmanlıların hâkimiyetinde 1200 sene süreyle hep Müslümanlarda kaldı. Arada sadece 1099’da Haçlı işgaliyle elden çıktıktan sonra Selahaddin-i Eyyûbî tarafından 1187 senesinde tekrar fethedilene kadar süren 88 senelik bir kesinti vardır.
Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır Seferi sırasında 1516 yılı sonunda Memlûklülerden alınan Kudüs tam 401 sene Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Bu dört asır, her dinden insanın refah ve huzur içinde yaşadığı mutlu bir dönem olmuştur. Osmanlılarca her zaman saygı gösterilen bu belde gerekli bütçe ayrılarak hep imar edilmiştir.
Kudüs Osmanlı’nın son dönemlerinde, doğrudan Dahiliye Nezaretine bağlı müstakil bir sancak olarak merkezden tayin edilen bir Kudüs-i şerif mutasarrıfı tarafından idare edilmiştir. 17.100 kilometrekare yüzölçümüne sahip bölgenin 1917 yılındaki son Osmanlı’nın idarecileri, Kudüs-i şerif Mutasarrıfı İzzet Bey, Kadı Ali Kemal Efendi, Hanefî Müftüsü Mehmed Kâmil Efendi, Şafiî Müftüsü Şeyh Mehmed Tahir Efendi, Yafa Kaymakamı İrfan Bey ve Gazze Kaymakamı Muin Bey’dir.
Dokuz cephede savaştığımız I. Dünya Savaşı sırasında, Suriye-Filistin cephesindeki Gazze Muharebelerinin ilk ikisini İngilizlere karşı kazanmıştık. Sekiz ay süren zorlu mücadelelerin ardından ne yazık ki üçüncüsünü kaybettik. Osmanlılar Kudüs’ten çıkıp 11 Aralık 1917’de İngilizler girince, 1200 senelik bu mübarek İslam beldesindeki dört asırlık Osmanlı huzur dönemi de sona erdi.