Siz de bundan sıkılmadınız mı? Ben fena halde daraldım. Televizyonu açıyorum, yeni bir dizi başlıyor. Daha jenerik bitmeden yüzüme çarpan tanıdık simalar…

Bir önceki dizide fakir ama gururlu genç kızı oynayan oyuncu, bu kez zengin bir iş insanının şımarık kızı olmuş. Eski mafya babası, şimdi bilge bir aile büyüğü. Yan roller bile aynı, sadece hikaye değişiyor. Gerçi o bile değişmiyor bazen. 


Eskiden de böyle miydi diye düşümdüm ve galiba böyleydi. Düşününce geçmişten günümüze isim yapmış Türk oyuncuları saysak iki elin parmağı yeter. Demek oluyor ki durum hep böyleydi. Sektör hep belli isimlerin çevresinde işliyor. Son yıllarda da durum bu dizilere baktığımızda hep aynı isimleri, aynı yüzleri, aynı oyuncuları görüyoruz. Bir dizide sezon finali yapan oyuncu, ertesi sezon başka bir kanalda başka bir karakterle karşımıza çıkıyor. Ana akım medyada yer alan dizide izliyoruz, Netflix’e, BluTV’ye geçiyoruz aynı isim bu kez oradaki bir projede. Çoğu zaman karakterleri bile birbirine benziyor. Kötü adam yine kötü adam, zengin veliaht yine zengin veliaht, melek kız yine melek. Senaryo değişse bile yüzler hep aynı!

Diziyle filmle de yetmiyor, reklamlarda bile aynı yüzler. Bakın o da yetmiyor, seslendirmelerde de aynı sesler. Çünkü yapımcılar, “tutmuş” isimlerle yola devam etmeyi güvenli görüyor. Bir oyuncu bir projede sevildiyse, hemen peşine birkaç dizi teklifi geliyor. Risk alınmıyor, yeni yüzlere şans verilmiyor.

Oysa Türkiye’de çok yetenekli genç oyuncular var. Konservatuvar mezunları, tiyatroda harikalar yaratan isimler, oyunculuğa gönül vermiş ama bir türlü televizyona adım atamayan yetenekler… İşin ironik tarafı, aynı yüzleri görsek de dizileri izlemeye devam ediyoruz. Önümüze ne konursa yer gibiyiz. Ancak şöyle de bir gerçek var ki Türk izleyicisini de pek takan yok. Diziler yurt dışı pazarında alıcı bulmak üzerine tasarlanıyor, bana sana beğendirmek gibi dertleri yok anlayacağınız. Hal böyleyken, seçim bize kalmış.