Son zamanlarda ülkemizde neler oluyor, neden oluyor diye insan kendini düşünmekten alıkoyamıyor maalesef. Ülkemize yönelik uzun zamandır devam eden hedefli, planlı, organize saldırıların yeni bir boyutu ile karşı karşıya mıyız?
Bugünlerde sinir uçlarımızla oynama çabaları en üst safhaya gelip dayanmış durumda. Özellikle yaşanan olaylar münferit olaylar olsa da milletimizin en hassas olduğu aile mahremiyeti, namus, kutsal değerler gibi konularda yoğunlaşması dikkat çekiyor.
Açık bir şekilde yine provokatif hadiselere şahit oluyoruz. Yine soğukkanlı olmalı, sağ duyumuzu korumalıyız.
Bunlar daha önce görmediğimiz, topluma mal olmayacak münferit, anormal işler. Dikkat çeken nokta, farklı şehirlerde eşzamanlı sahnelenen “infial yoklama” faaliyetleri olarak gözüküyor.
Kürt-Türk ayrımı, Sünni-Alevi çatışması, Sağcı-Solcu kavgası hatta bir ağacı kestirmeyiz diye başlayan boykotun koca bir ülkeye sirayet ettirilme çabası sonuç vermeyince zaman zaman aralıklarla toplumsal farklı alanlarda denemelere bıkmadan usanmadan yenilmeyi kabul etmeden devam ediyorlar. Kim bunlar bilmiyoruz. Belki de hiç bir zaman öğrenmeyeceğiz. Bu noktada bu işleri tezgahlananları öğrenmemiz önemli mi, bence değil. Önemli olan her ne konu, her ne olay olursa olsun toplum olarak galeyana gelmememizdir. Mutlaka tepki göstereceğiz, mutlaka sesimizi yükselteceğiz. Ama çığlık çığlığa bağırarak, tepinip sağı sola saldırıp vurup kırarak değil. O zaman ne söylediğimiz çok yüksek sesin yarattığı kirlilikten anlaşılmaz, vurup kırarsak da haklıysak haksız duruma düşeriz. Tepkisiz kalmak, sağır, dilsiz, kör taklidi yapmak da bir o kadar yanlış. Olayı iyi tahlil etmeli, sakince suların durulması beklenmeli sonrasında bir durum tespit çalışması, asla kabul edilemez, kırmızı çizgi uyarısı, tekrarının engellenmesi için gerekli tepkinin ilgili makamlara iletilip, kamuoyunda aynı nakaratı tekrar ederek sesimizin gür çıkması sağlanıp kararlı olduğumuzun ortaya konulması gerekmez mi?
Mülteci sorunu maalesef önümüzdeki beş yıl gibi kısa bir süre içerisinde sadece bizim değil tüm dünyanın birinci gündem maddesi haline gelecektir. Başıboş bırakılabilecek kadar hatta ilginin az eksik olabilmesine müsaade edecek kadar hafife alınacak bir sorun değil. Misafir olabilirler, yerleşip kalabilirler de ama hızla çoğalan bir milletin bizim topraklarımızda ne kadar misafir olsa da, geçmişte bizlere yapılan ‘Nüfus Aile Planlama Seferberliği’ gibi bir kampanyanın acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir. Şayet bizler ortalama bir ila iki çocuklu aileler olarak diğer milletlerden topraklarımıza iltica etmiş, yerleşmiş, misafir olmuş aileler ortalama yedi, sekiz çocuk yapıyorsa zaten basit bir matematik hesabı olarak karşımıza beş yıl gibi kısa bir süre sonra bizler azınlık onlar çoğunluk olarak çıkacaklar. Yaşanan bu son olayları bile unutturacak asıl meselemizin henüz farkında değiliz, konuşmadık, konuşmuyoruz, acilen ilgili birimlerimizin harekete geçerek acilen gündemin ekonomiden sonraki ilk maddesi olarak hayata geçirmeliyiz.
İlkeli Söz; ‘Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.’
Yeraltından Notlar, Dostoyevski