30 Ekim 1923 sabahı... Mustafa Kemal, kendi el yazısıyla İsmet İnönü’ye mektup yazdı. Cumhuriyet’in ilk Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet’in ilk gününde, Cumhuriyet’in ilk Başbakanına şöyle diyordu:

“Bize, geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı, yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız, kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu, özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız, bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim, Allah yardımcımız olsun.”

Bu satırları okurken; tarihimizin gerçek liderinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün eşsiz öngörüsüne yeniden hayran oluyorum.

O, bugünleri bile gören, bize haber veren, olacakları anlatan önder ile yeniden gurur duyuyorum.

Bu hafta Cumhuriyetimizin 101. yılını kutluyoruz. Yaşamını bu ülkenin geleceğine adayan, halkçı, toplumcu ilkeleri her şeyin üzerinde tutan Mustafa Kemal Atatürk, bir taraftan onu anlayanlar, bir taraftan da onu anlamayanlar tarafından anılacak. Bu 29 Ekim, sıradan bir bayram değil; Cumhuriyetin değerlerine daha sıkı sarılmamız gereken bir dönemin başlangıcı. 101 yıl önce, yokluklar içindeki bir milletin işgalcilere karşı verdiği Kurtuluş Savaşı’nın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlık, egemenlik ve milletin birliği üzerine inşa edildi.

Cumhuriyet; bağımsız bir ülkenin halkının, her türlü ayrışmayı bir kenara bırakıp birlikte yaşama iradesinin adıdır.

Cumhuriyet, kimseye ayrıcalık tanımadan, herkesin ortak bir çatı altında, eşit ve özgür bir şekilde yaşamasını hedefleyen bir yönetim biçimidir.

Cumhuriyet; bir bayrak, bir marş, bir kutlamadan çok daha fazlasıdır.

O, bizim bağımsızlık sevdamızın, birlik idealimizin ve adalet arayışımızın simgesidir.

Özgürlüğümüzün teminatı olan Cumhuriyet, kimsenin kendi çıkarları uğruna sarsamayacağı kadar sağlam temellere sahiptir. 

Cumhuriyetin 101. Yılında;  “Egemenlik ulusundur” kavramının yerini “egemenlik Saray’ındır” olgusunu yaşasak da…

Atatürk Cumhuriyeti’nin “liyakat” ekseninin kaldırılıp yerine “Saray’a sadakat” ekseninin konusunu yaşasak da…


Laik eğitimin yerine tarikatların egemen olduğunu, eleştirel düşüncenin yerine dogmatik ezberlerin yerleştirilişini izlesek de…

Cumhuriyet tarafından yaratılmış kurumların haraç mezat satılışına şahit olsak da…

En değerli mal varlıklarının, halkın sahip olduğu her şeyin özel yandaş şirketlere nasıl pervasızca satıldığını görsek de…

Unutulmamalıdır ki bu millet geçmişte nice zorluklara karşı durdu, bağımsızlığı için bedel ödemekten çekinmedi. Bugün de Cumhuriyeti koruma, ona sahip çıkma görevini üstlenmekten kaçınmayacaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği bu Cumhuriyet, halkın iradesinin ve birliğinin koruyucusu olarak ebediyen var olacaktır.

Türkiye’de tam bağımsızlığın, ulusal egemenliğin, çağdaş hukukun, yurttaşlığın, ulus bilincinin, özgür aklın, birey olmanın, fırsat eşitliğinin, adaletin, liyakatin, kadın haklarının, çocuk haklarının, kültür-sanatın, akılcı ve bilimsel eğitimin, ekonomik kalkınmanın, demokrasinin, uygar yaşamın ve barışın güvencesi laik Cumhuriyettir. Türkiye’de laik Cumhuriyeti savunmak bütün bu değerleri savunmaktır. Birlikte, bağımsız ve güçlü bir Türkiye için daima Cumhuriyetin değerlerine sarılacağız.

Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun…