İstanbul Adaları ve özellikle de Büyükada’da; bağcılık ve şarap kültürü 20. yüzyılın son çeyreğine kadar ortak yaşam kültürünün vazgeçilmez bir parçasıydı.
Manastırlarda ayin kapsamında ve gazinolarda eğlence için tüketilen şaraplar sadece Adalar’ın dışından ithal edilmiyor, aynı zamanda Adalar’ın güneş ve rüzgar alan yamaçlarında sıralanan asmalardan da çok kaliteli şaraplar üretiliyordu.
Üzümler bağbozumu şenliği ile toplanıyor, üzüm teknelerinde ezilerek şıraya dönüştürülüyordu.
Büyükada’nın güneybatısında bulunan Eskibağ mevkiinin en güneyindeki burun üzerinde bulunan ve Yahya Kemal’in şiirlerinde ölümsüzleştirilen Viranbağ’a on dokuzuncu yüzyılda “Büyük Bağ” deniyordu.
1887 yılında Amerikan elçisi Samuel Cox, “Prinkipo’da Tatlı Hayat” kitabında kaleme aldığı anılarında, Büyükada’daki Hristos Manastırı bağlarından, o muhitin en kaliteli şarabı sayılan “vin du pays”in üretildiğini yazar.
Yahya Kemal’in 1916 yılında Büyükada’da Viranbağ’da “Adalardan yaza ettik de vedâ / Sızlıyor bağrımız üstündeki dağ, Seni hatırlıyoruz Viranbağ!” dizeleriyle başlayan ‘Viranbağ’ isimli şiirine ve filmlere ilham olan bu önemli ve tarihi yer Adaların bağcılık kültürünün de ayrılmaz bir parçası.
Bu kültürün belki de son materyal belgelerinden biri olan “üzüm teknesi”nin kaybolması, İstanbul’un kültürel mirasına önem verip, sahip çıkmak isteyenlerin gözünden kaçıyor maalesef…
Neyse ki bu konuyla ilgili çaba gösterenler de var. Bunlardan biri de Mustafa Nuri Devres Vakfı’dan ve Devres ailesinden tarihçi Murat Devres. 1987 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Devres’in tarihe olan ilgisi, ailesinin geçmişini ona anlatacak olan rahmetli büyükannesi Şen Sahir Sılan tarafından ateşlendi. 2001 yılında ailesiyle birlikte Belçika'nın Brüksel kentine taşınmak zorunda kalan Devres, burada Jean XIII Katolik Lisesi'ne gitti.
ULB'de Çağdaş Tarih okumaya başladı ve yüksek lisans tezini Belçika Dışişleri Bakanlığı arşivleri aracılığıyla Erik Jan Zürcher'in Jön Türk dönemselleştirmesinin eleştirisi üzerine yazdı. 2011 yılında Alevi-Kürt diyaloglarının başlamasına istinaden umutlu bir ortamda Türkiye'ye döndü.
Akademiye iki yıl ara vererek İstanbul ve Adalar’da doğanın ve kültürel çoğulcu mirasın korunmasıyla ilgili çalışan çeşitli STK'larda çalıştı. 2013 yılında tam da Gezi protestoları başlarken Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Modern Türkiye Araştırmaları Enstitüsü'nde doktora programına kabul edildi.
Birinci iç sömürge döneminde (1927-1952) büyük dedesi Necmeddin Sahir Sılan'ın Tunceli ve Bingöl hakkındaki raporlarına odaklanmaya karar verdi. Doktora tezini Türk Uygarlaştırıcı Misyonu üzerine tamamlayarak Ocak 2021'de savundu ve aynı yılın Eylül ayında mezun oldu. Halen İstanbul'daki İsveç Araştırma Enstitüsü tarafından yönetilen “Hatırlamalar: İnsan Hakları, Tarihsel Travma ve Türkiye ile Doğu Akdeniz'de çoğulculuğun geleceği” adlı projesinin akademik koordinatörüdür.