Sultan II. Abdülhamid’in savaşsız geçen 30 yıllık döneminden sonra devletin idaresi, 1908’de İttihat ve Terakkî Partisi’nin eline geçti. Büyük bir kısmı cahil, tamamen tecrübesiz, dünya ve ülke şartlarından gafil ve son derece maceraperest bu adamlar elinde imparatorluk, peş peşe girilen harplerle hızlı bir çöküş sürecine yaşadı.

İtalyanlarla yapılan ve Trablusgarp ile Bingazi yani Libya’nın elden çıkmasıyla sonuçlanan 1911-12 yıllarındaki savaştan hemen sonra Balkan Savaşlarına girildi. İttihatçıların yanlış siyaseti yüzünden bir araya gelen dört Balkan devletçiği karşısında koca imparatorluk, 1912-13’deki bu savaşlarda bozguna uğradı.

SEFERBERLİK

Birinci Dünya Savaşı’nda en azından tarafsız kalmak mümkünken İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı mağlup devletler safında yer alındı. Batı’nın “The Great War: Büyük Harp”, bizim de o devirde “Harb-i Umumî” ve “Seferberlik” dediğimiz bu korkunç savaşta, o zamana kadar hayal bile edilemeyecek büyüklükte askerî kuvvetler karşı karşıya geldi. Harbin sonunda, geçmişleri asırlar öncesine dayanan imparatorluklar dağılarak dünyanın siyasî haritası değişti.

Osmanlı İmparatorluğu, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarıyla ittifak yaparak 1914-1918 arası dört sene süren bu savaşta dokuz cephede mücadele verdi. Kafkasya, Hicaz-Yemen, Irak, Mısır (Süveyş), Suriye-Filistin, Çanakkale cephelerinde kendi topraklarımızda, İran, Makedonya ve Galiçya cephelerinde ise müttefiklerle birlikte yurt dışında savaşıldı.

Her ne kadar Çanakkale, Suriye-Filistin ve Irak cephelerinde kazandığımız Çanakkale Deniz Zaferi, 1. ve 2. Gazze Muharebeleri ve Kûtülamâre Zaferi yüreğimize su serpse de dünya savaşının sonunda biz Türkler, 2 bin 500 yıllık tarihimizin en büyük felaketine uğradık. Afrika ve Ortadoğu’daki geniş topraklarımız elimizden çıktı. Hiçbir zaman istila yüzü görmemiş en değerli topraklarımız, Anadolu’nun içlerine kadar tahrip edildi. Geniş Osmanlı İmparatorluğu toprakları, harbi kazanan devletler tarafından yağmalandı.

VE ESARET

Osmanlı topraklarında 1890-1900 arası doğan gençlerin pek çoğu, delikanlılık çağlarını bu geniş coğrafyadaki cephelerde geçirdiler. Geride bıraktıkları gözü yaşlı analar ve babalar, çiçeği burnunda eşler ve nişanlılara o yıllarda cephelerden, ya şehadet veya esaret haberi gelirdi. Yaralanarak memleketine dönen çok azdı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda 772 bin asker ve 2 milyon 150 bin sivil ile nüfusuna oranla Sırbistan’dan sonra en fazla kayıp veren ikinci ülke oldu (%13,72).

Savaş, ölümlerin, yaralanmaların, hastalıkların ve yerinden edilmelerin yanı sıra büyük bir savaş esiri nüfusuna da yol açtı. O dönemki adı Hilal-i Ahmer Cemiyeti olan Kızılay, bünyesindeki Üsera Heyeti marifetiyle hem İtilaf devletlerinin elindeki Türk esirlerin hem de Osmanlı devletindeki yabancı esirlerin aileleriyle haberleşmeleri için bir mekanizma kurmuştu. Ancak Türk ve yabancı askerlerin, çok çeşitli coğrafyalarda yıllarca kaldıkları esir kamplarından ailelerine yazdıkları ile ailelerin esir askerlere gönderdikleri mektuplar, çeşitli sebeplerle adreslerine ulaşamamıştır. Bunlardan Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı esirlerine ait 25 bin 504 esir mektubu ve tahkikat talebinin yanı sıra 308 bin 645 esir kartı, 75 esir defteri ve 127 esir listesi, bugün Kızılay’ın arşivlerinde muhafaza edilmektedir.

DUYGUSAL BİR SERGİ

Kızılay’ın titiz çalışmaları ile günümüze ulaşan bu tarihî emanetleri, 100 yıl sonra esirlerin yaşayan ailelerine ve Türk halkına ulaştırmayı hedefleyen “Yüz Yıllık Emanet: Kızılay Esir Mektupları” isimli sergi, Ankara’dan sonra İstanbul Galataport’ta ziyaretçileri ile buluştu.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının, Türk Kızılay ve TRT ile birlikte düzenlediği ve geçtiğimiz Pazar ziyaret etme fırsatını bulduğum bu güzel olduğu kadar duygusal sergi, savaş esirlerinin Mısır’daki susuz çöllerden, Hindistan’ın nemli ve boğucu iklimine, Fransa’nın fabrika ve çalışma kamplarının ağır şartlarından, Rusya’nın ıssız adalarına ve Sibirya’nın dondurucu soğuğuna kadar geniş bir coğrafyaya yayılan zorlu bölgelerde verdikleri hayatta kalma mücadelesini hatırlamama sebep oldu. Ziyaret etmenizi hararetle tavsiye ettiğim sergi hakkında https://www.100yillikemanet.com sitesinde geniş bilgi var. Uzatılmaz ise ziyaret için 8 Mayıs son gün.