El sanatları ve ustalık gerektiren birçok meslek, giderek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Farklı iş kollarına yaptığım ziyaretlerde, bu mesleklerin devamlılığının büyük bir risk altında olduğunu açıkça gördüm. Usta-çırak ilişkisinin kopma noktasına gelmesi nedeniyle çırak bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. Gidişat böyle devam ederse birçok geleneksel zanaat bir sonraki nesle aktarılmayacak.

Bu krizin temelinde yatan en önemli sebeplerden biri, zorunlu eğitimin uzatılması ve ailelerin meslek eğitimine yeterince önem vermemesi. Zorunlu eğitim, her ne kadar gençlerin eğitim seviyesini artırmayı amaçlasa da pratik beceriler gerektiren mesleklerde çalışan kalfa ve usta sayısında ciddi bir düşüşe yol açtı.

Bir iş çıktığında eve çağırılan ustaların artık üniversite mezunu “beyaz yaka” işçilerinden daha fazla para kazanması da belki bu yüzdendir. Ailelerin de bu süreçte etkisi büyük. Elbette her anne baba; çocuğunun üniversite mezunu olmasını, iyi yerlere gelmesini ve statü sahibi bir meslek edinmesini ister. Eskiden bunun yolu üniversite okumaktı. Şimdiyse her tarafa açılan, mantar gibi türeyen ve eğitimi yeterince iyi olmayan üniversiteler, eskinin bu inanışının ekmeğini yeme peşinde. Bugün üniversite mezunu olmak bir şart olarak aranır olmuş durumda ve neredeyse her genç üniversite mezunu, ama eskisi gibi üniversite mezunu olmak meslek hayatında büyük bir avantaj sağlamıyor.

Bugün birçok gelişmiş ülkeyle kıyaslarsak Türkiye eğitim açısından en yükseklerde görünecektir, bunun sebebiyse üniversite mezunu oranının yüksek olması. Kâğıt üzerinde böyleyken, eğitim kalitesinin beklenen seviyede olup olmadığı şüpheli. Meslek-zanaat öğrenme ya da el sanatlarında uzmanlaşma gibi alternatif yollarsa yeterince desteklenmiyor. Herkes, çocuğunun masa başı bir işte çalışmasını arzuluyor. Ancak gözden kaçan önemli bir gerçek var: Herkes masa başında çalışırsa evdeki tamirat işlerini kim yapacak? Üstelik herkesin masa başı işe zorlanması insanın doğasına aykırıdır. Her çocuk farklı şeylere yatkındır. Özetle, herkes masa başında çalışamaz. 

Bugün ülkemizde milyonlarca genç, üniversitelerden mezun olduktan sonra işsizlikle karşı karşıya kalıyor. Gençler, hayalini kurdukları masa başı işleri bulamadıkça işsizlik oranları da giderek artıyor. Ancak bu gençlerin büyük bir kısmı, sanayide ya da el zanaatlarında usta olmak yerine akademik kariyer peşinde koşmaya zorlanıyor. Bu nedenle, hem iş gücü piyasasında bir dengesizlik ortaya çıkıyor hem de usta-çırak ilişkisi tamamen zayıflıyor. Eğitim kalitesindeki keskin düşüş ve akademisyenlerin büyük kısmının yetersiz olması da bunun bir yan etkisi.

Biraz da sanayideki duruma bakalım. Örneğin, bir ustanın yanında o işi öğrenen bir çırak olmadığından yeni ustalar da yetişmiyor ve arz-talep devreye giriyor. Ustalar, iş yoğunluğu nedeniyle doktorlar gibi müşterilerine haftalar sonrasına randevu veriyor. Eskiden aynı gün halledilebilecek bir iş için artık günlerce, hatta haftalarca beklemek zorunda kalıyorsunuz. Bu durum, hem müşteriler için büyük bir sıkıntı yaratıyor hem de ustaların iş yükünü ağırlaştırıyor. İşçilik fiyatları da gün geçtikçe katlanarak artıyor. Bugün Almanya’ya bakarsanız, orada işçilik gerektiren usta işlerinde çalışanların kazandığı miktar şimdiden doktor maaşlarını geçmiş durumda.

Meslek kuruluşları ve işverenlerle yapılan görüşmeler de bu sorunun boyutlarını gözler önüne seriyor. Ülkede birçok sektörde bu çırak eksikliği mevcut. Bazı iş kollarında son on yıl içerisinde tek bir çırak dahi bulunamamış olması, durumun ciddiyetini açıkça ortaya koyuyor. Bu da demek oluyor ki bu iş kolları yakın gelecekte ortadan kalkacak. 

Bu yüzden, belki de on yıl sonra herhangi bir usta çağıramayacaksınız, sanayiye gidip arabanızın sorununu bir günde hallettiremeyeceksiniz. Bunun yerine büyük şirketlerden online randevu alıp günlerce bekleyeceksiniz, sıraya gireceksiniz. Belki bugün kariyer olarak küçümsenen ustalık gibi iş kolları masa başındaki ofis çalışanlarından daha çok aranacak, daha iyi statüye sahip olacak.

Bu sorunun çözümü için acil olarak adımlar atılması gerekiyor. Öncelikle devletin, çıraklık eğitimine yönelik ciddi ve sürdürülebilir bir çözüm bulması şart. Gençlerin sadece akademik eğitime yönlendirilmesi yerine, meslek öğrenme fırsatlarının artırılması ve el zanaatlarının teşvik edilmesi gerekiyor. Ayrıca, ailelerin de bu konuda bilinçlendirilmesi, çocuklarının farklı yeteneklerini keşfetmeleri ve onların el becerilerine yönelik eğitimlere teşvik edilmeleri büyük önem taşıyor. En çok da masa başı işlerin çok önemli olup teknik işlerin önemsiz olduğu fikrinin yenilmesi gerekiyor.

Sanayi, bir ülkenin ekonomik bel kemiğidir ve bu sektördeki ustaların değeri yadsınamaz. Eğer bugünden harekete geçmezsek, gelecekte sanayi sektöründe çalışacak nitelikli eleman bulmak da imkânsız hale gelecek. Bu da yerel üretimin azalmasına, dışa bağımlılığın artmasına ve nihayetinde ülke ekonomisinin zarar görmesine neden olacaktır. Bugün herhangi bir sanayiye gidip sorarsanız, bunları duyabilirsiniz.