Sivil toplum örgütleri toplumsal katılımı arttırmak, sivil ve kültürel değerleri korumak ve geliştirmek gibi sivil toplum başlığı altında bulunan, daha az görünülürlüğü olan ancak önemli görevler üstlenen kurumlardır.

Gerek dünyada gerekse ülkemizde barışın, uygarlığın çimentosu olan toplumsal bağlar ve dayanışmanın önemi gün geçtikçe daha da iyi anlaşılmaktadır.

Sivil toplum örgütleri, demokratik toplumların vazgeçilmez unsurlarından biridir. Toplumun çeşitli kesimlerini temsil ederek, sosyal adalet, insan hakları, çevre koruma ve eğitim gibi konularda önemli roller üstlenirler. Fakat Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin bu misyonlarını ne kadar yerine getirebildiği ve siyasallaşma eğiliminde olup olmadıkları her zaman tartışma konusu olmuştur.

Sivil toplum örgütlerinin önemi, özellikle toplumun marjinalleştirilmiş kesimlerine ses olabilme kapasitesinde yatar. Kadın haklarından çevre sorunlarına, eğitimden sağlık hizmetlerine kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteren bu STK’lar, toplumsal farkındalık yaratma ve politika oluşturma süreçlerinde etkili olurlar. Ancak, Türkiye'de son yıllarda sivil toplum örgütlerinin giderek siyasallaştığı ve bazı durumlarda bağımsızlıklarını kaybettikleri de ortadır.

Bazı sivil toplum kuruluşları, iktidara yakın durarak kamu kaynaklarından faydalanırken, bazıları ise muhalefet çizgisinde hareket ettikleri gerekçesiyle baskıya maruz kalabiliyor. Son örneği ise, TUSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras’ın yaptığı açıklamalardan dolayı hakkında 'yargıyı etkileme ve gerçeğe aykırı beyanda bulunmak' iddiasıyla soruşturma başlatılmasını verebiliriz.  İşte tam da bu noktada, bağımsız ve kapsayıcı bir sivil toplum anlayışının nasıl güçlendirilebileceği tartışmalıyız.

Peki, Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının etkinliği nasıl artırılabilir?

 

Sivil toplum kuruluşlarının etkinliğini artırmak için birkaç temel adım gerekiyor. Öncelikle, finansal bağımsızlık en kritik noktalardan biri. Devletten veya siyasi yapılardan bağımsız fon kaynakları yaratılmalı. Bağış kültürü güçlendirilmeli ve özel sektörle iş birlikleri artırılmalı. Böylece sivil toplum örgütleri, belirli bir siyasi çizgiye angaje olmadan faaliyet gösterebilir.

İkinci olarak, şeffaflık ve hesap verebilirlik çok önemli. Bir STK’ların toplum nezdinde güven kazanması için gelir-gider dengesini açık bir şekilde paylaşması, karar alma süreçlerinde üyelerini ve destekçilerini dahil etmesi gerekir. Türkiye'de bazı STK'ların, kapalı kapılar ardında yürütülen süreçler nedeniyle güven kaybına uğradığını görüyoruz.

Bir diğer kritik nokta geniş katılımı sağlamak. STK’ler sadece belli bir sosyal kesime hitap etmemeli, toplumun farklı kesimlerinden gönüllüleri bünyesine katabilmelidir. Bunun için yerel düzeyde daha fazla etkinlik düzenlenmeli, gençler ve kadınlar gibi grupların sürece daha fazla dahil edilmesi sağlanmalıdır.

Son olarak, siyasi baskılar karşısında birlik içinde hareket etmek önemli. Sivil toplumun siyasallaşmaktan kaçınması için, farklı görüşlerden kuruluşların ortak platformlarda bir araya gelerek diyalog kurması gerekiyor. Bu, hükümetler değişse bile sivil toplumun istikrarlı bir şekilde çalışmalarını sürdürmesini sağlar.