İlkeli Söz; Öğretmenler okullarına derse gitmelidir, işe değil! Çünkü öğrenciler asla birer müşteri değildir.
Bölgemizin ünlü restoranlarından birinin sahibidir Cemil İmamoğlu. Restoranı ilk açtığında adı Akçaabat’ın ünlü köftecisi ‘Fevzi Hoca’ idi. Ortak açtılar. Aradan çok geçmeden ayrılmaya karar verdiler. Sonrası isim hakkı bedeli ödeyerek devam etmeye karar vererek ayrıldılar.
Çok kıymetli dostlarından biri Cemil Beye çok güzel bir fikir vermiş; ‘Sen kendin fizik hocasısın, herkes seni uzun yıllar başarıyla sürdürdüğün dershaneciliğin ile tanıyor. Fevzi Hoca da kimmiş! Burası Akçaabat değil, kimse Fevzi Hoca’yı bilmez. Senin ismin bölgemizde çok daha meşhur. Sen burayı Cemil Hoca yap, isim hakkı paranla da işine yatırım yap.’ Bugün bölgemizin en güzel manzarasına sahip, eşsiz lezzetleri ve hizmet anlayışıyla sevilip özellikle özel günlerde de tercih edilen bir mekan oldu. Cemil Hoca dershanecilikteki başarısını restoranına da taşırken durmadı yola devam etti şimdilerde bölgenin en çok tercih edilen, başarının yanında, mutlu bireyle yetiştiren, sadece öğretim değil, eğitimin de en verimli ve kalıcı yönleriyle verildiği bir okulu bölgemize kısa sürede kazandırmayı başardı.
Cemil İmamoğlu, geçen sene yaz tatiline girerken sosyal medyalarında çok güzel bir paylaşımda bulunmuştu. ‘Hep söylüyorum. Hiç bıkmadan ve usanmadan söylemeye de devam edeceğim. Her çocuk, içinde barındırdığı yeteneğin keşfedilmesini ve buna uygun olarak yönlendirilip, bu alanda eğitim almayı hak ediyor. Geride bıraktığımız eğitim- öğretim yılı yine dolu dolu geçti. Okulumuzun tüm etkinliklerine katıldım. Resitaller, tiyatro oyunları, konserler, futbol, basketbol, satranç turnuvaları, yıl sonu gösterileri, okuma bayramları, dj partileri, festivaller ve dahası. Her defasında bir kez daha görüyorum ki, severek ve tutkuyla yaptıkları 'şey' her ne ise o şey' in içinde parlıyor yavrular! Her çocuk sevdiği ve yeteneğinin olduğu alanda yıldızlaşıyor!
Belki ders kitabının karşışında minicik olan o çocuk; piyanonun başında devleşiyor, kramponlarını giydiğinde kanatlanıyor, gitarını ya da fırçasını eline aldığında ışık saçıyor. Buna şahit olmak o kadar değerli ki. Her çocuğun çok iyi yapabileceği en az 1 şey vardır. Onu bulmak gerektiğini savunuyorum. İstiridye içindeki inciyi aramak gibi bi'şey bu. Eşsiz bir inci tanesi nihayetinde her çocuk. Onu aramak, görmek, duymak ve kendisinin en iyi hali ile yüzlesmesini de sağlamak gerekir. Hem ebeveynler hem eğitimciler olarak bize düşen budur. Sanat ve sporla ilgilenen çocuklar, hayatı daha coşkulu, anlamlı ve mutlu yaşıyorlar. Kaygılarını ve öfkelerini daha rahat yönetiyorlar. Sorumluluk duyguları da gelişiyor. Öte yandan daha yüksek bir rezilyansa sahip oluyorlar. Çocuklar kendi içlerindeki O inciyle karşılaştıklarında bu onların davranış ve düşünce biçimlerine de olumlu yansıyor inanın. Onların içlerinde gizlenen o inci tanesini bulmak dileğiyle.’ Ne güzel ifade etmiş değil mi! Okula giderken derse gitmeli öğretmen, işe değil. Çünkü öğrenciler müşteri değil, henüz biçilmemiş, biçilmeye hazır birer kaftandır. Bir sonraki yazımda da okula nasıl bir duyguyla başladığını sizlerle paylaşacağım. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle..