Müzik hayatında tam 50 yılı geride bırakan Nilüfer, Milliyet Sanat’ın Kasım sayısında Asu Maro ile 50 yılın mihenk taşlarının üzerinden geçip bugüne geliyor.
Aynı sayıda yeni romanını Efnan Atmaca’ya anlatan Ahmet Ümit ise “kadına şiddet” konsuna parmak basıyor.
“Kalbim Bir Pusula” şarkısı ve şelale gibi sesiyle henüz 17 yaşındayken hayatlarımıza giren Nilüfer, bu yıl müzikte 50. yılını kutluyor. 2022 yılını beş şarkılık bir EP ve bolca konserle geçiren Nilüfer, “Hayattaki pusulam sadece kalbim olsaydı tökezlerdim,” diyor. İş hayatında aldığı kararların çoğunlukla doğru olduğunu ve müzik hayatının her dönemini yeniden yaşamak isteyeceğini söylüyor. Çocuk sahibi olmak konusunda ise “Daha sabırlı olmayı çocuk insana öğretiyor. Bu kadar anlayışlı olsaydım eskiden ve susmayı bilseydim herhalde evliliklerim de uzun sürerdi.”
İlk zamanları için “Çok suratsızdım,” diyen Nilüfer hırslarının azaldığını, daha rahat, daha kendini düşünen biri haline geldiğini anlatıyor. İstemediği işi yapmama özgürlüğünü kazanmak için mücadele ettiği yıllarını yine de özlemle hatırlıyor. Şarkılarının, albümlerinin ve kariyerinde önemlii simlerle tanışmasının hikayelerini anlatan Nilüfer, Aspendos’taki Uluslararası Akdeniz Şarkı Yarışması’na “Geceler” şarkısıyla katılıp birinci olmasınınsa dönüm noktası olduğunu söylüyor: “Aşırı heyecanlıydım, o heyecanla nasıl söyledim bilmiyorum. Öyle büyük bir alkış oldu ki, durmayan, bitmeyen bir alkış. Şarkının hak ettiği bir şeydi o. Sonra da katlanarak gitti.”
Ahmet Ümit ise yeni romanı Bir Aşk Masalı’nda kadına şiddete karşı güçlü bir itiraza imza atıyor. Erkek egemen toplum anlayışının değişmesi gerektiğini söyleyen yazar “Âşıksam, seviyorsam karşımdakinin mutlu olmasını isterim. Bencil aşk değil sencil aşk diyebiliriz buna. Sencil aşk yaşanması gerekiyor,” diyor.
İnsanın kusurlarına dair eleştirilerini bir masal içerisinde anlatmayı tercih eden Ahmet Ümit nedenini “Çünkü aşk aslında bir masal. Âşık olduğumuzda hayallere dalıyoruz. Biri çıkıyor karşımıza ve biz ona en güzel, en erdemli, en zeki, en çekici, en şefkatli, dünyanın bütün ‘en’lerini yüklüyoruz. Dolayısıyla elbette bu bir masal çünkü gerçekte böyle bir insan yok, ancak masallarda olur. Sonra bir gün bu ma¬sal bitiyor, ‘Öyle değilmiş,’ diyoruz bu sefer. Öyle değil tabii. Sen yüklüyorsun bu sıfatları karşındakine,” diye açıklıyor.
Ahmet Ümit yeni romanında erkeğin kadına yönelik zulmüne karşı çıkan ve artık süregelen bu sistemin bitmesi için çağrıda bulunan bir hikâye anlatıyor. Gördükleri rüyayla âşık oldukları kızın peşine düşen beş prensin yolculuğu var kitapta. Bu yolculukta her şeyi öğreniyorlar da sevdiklerini özgür bırakmayı öğrenemiyorlar.
“Türkiye’de son yıllarda giderek artan kadın cinayetleri herkes gibi beni de çok derinden etkiliyor. Aslında bu kitabı yazma nedenim başlı başına kadınlara yönelik artan şiddet,” diyen Ahmet Ümit kadının özgür olduğu, yaşama hakkının elinden alınmadığı, kendisini istediği gibi ifade edebileceği bir dünya isteğini paylaşıyor. Çok güçlü bir duygu olması nedeniyle aşkın, sağlıksız ve hastalıklı kişilikleri tetikleyebildiğini söyleyen yazar “Kimse aşkı mazeret gösterip bu yüzden cinayet işlediğini söyleyememeli,” diyor.
“Kadın haklarını savunmak benim için son derece bencilce bir durum,” diyen Ahmet Ümit, sözlerini şöyle açıklıyor: “Çünkü mutlu olmak için savunuyorum. Eğer benim hayatımdaki kadınlar özgür olursa, güçlü olursa, kendi ayaklarının üzerinde durursa beni sevdiği için benimle beraber olduğundan emin olacağım. Çoğunluğu böyle insanlardan ve ilişkilerden oluşan toplum güçlü bir toplumdur.”