Geçen hafta geniş ailemi anlatmıştım sizlere. Oradan devam edeyim…
Ailemin İstanbul’a göç etmesiyle memleketimizdeki komşularımız da İstanbul’da yanımıza gelerek mahallemize yerleşti. Öyle büyük bir topluluk olmuştuk ki yaşıtım olan birçok arkadaşımla birlikte geçti çocukluğumuz. Bu yüzden mahalle dendiğinde komşuluk ilişkileri gelir aklıma. Aile kadar yakın dostluklar kurup, arkadaş, sırdaş olduk birbirimize…
50 yıl aynı mahallede yaşayınca üç kuşak bir arada yaşayıp, büyüyüp dostluklar kurunca anılar da birikiyor elbette…
Telefonun olmadığı dönemlerde televizyonlar da sınırlıydı. Hal böyle olunca daha çok birbirimize vakit ayırırdık. Ünlü Dallas dizisi, televizyon olan komşunun evinde izlenirdi. Sonra kocaman bir sofra kurulup, çayların hazırlandığı evlerde toplaştığımızda sıcak sohbetlerin tadına doyamazdık.
Oyunlarımız ayrı bir güzeldi çocukluğumuzda. Yakar top mu dersiniz, saklambaç mı dersiniz… Kimsenin kimseyi yargılamadığı, niyetin sorgulanmadığı eğlenceli oyunlar oynardık.
Acılarımızı da aynı şekilde paylaşırdık. Düğünde de cenazede de imece usulü herkesin ihtiyacına koşulurdu. Bunun için akraba olmamız gerekmezdi. Komşuyduk çünkü…
İşte bu güven ve dostluklar içinde büyümüş bizler, şimdi yaşanan değişimleri acıyla izliyoruz. O tek katlı bahçeli evlerin yerini kocaman binalar aldı, siteler kuruldu. Bırakın sokağındaki, yan dairesindekini tanımıyor insanlar. Sanayileşme, teknoloji kullanımın artmasıyla artık birbirimize selam bile vermiyoruz. ‘Günaydın’ demek artık çok zor geliyor. Çünkü bu keşmekeş içinde hayatı yaşamayı çoktan bıraktık.
Aman bütün bunları değiştirmek elimizde… En azından ‘Günaydın’ diyerek başlayabiliriz.