Kış mevsimi kapıya dayandı. Soğuk kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Sizi bilmem ama ben ayağıma ‘çetiklerimi’ giydiysem, bir de ‘darhana’ kaynıyorsa tenceremde kış gelmiş, hoş gelmiş diyorum.

 Etim, pirzolam olur mu bilmem ama hiç param olmasa da “Dar hanem” de kaynayan bir çorbam mutlaka olur.

Dar haneme, canım haneme gelenlere her daim  “Darhana” var, pirzolam olmasa da.

“Darhana” ne diyenlere, dilden dile dolaşan hikâyesini sizler için alıntıladım. Ben bilmem doğrusunu ama hikâye bu.  

Milas’ın bir köyünden kadının birisinin kocası ölüyor. Kadın kocasının ölüsüne bakıp bakıp diyor ki; “Baktın hava yağmur havası, ocakta darhana çorbası ne diye ölüvedin gözü kör olası.”

Hikâye bu ya; soğuk ve karlı bir kış günüdür. Padişah ve veziri kimseye haber vermeden ava çıkmışlardır. Gezmişler, dolaşmışlar, avlanmışlar akşamı etmişlerdir. Geri döneceklerdir de bir türlü ormandan çıkamamışlardır.

Artık karanlık çökmek üzere ve umutların tükendiği bir zamandır ki; bir kulübecik görürler. Kapıyı çalıp misafir olmak istediklerini söylerler kulübe sakinlerine. Kabul görürler, misafir olurlar haneye.

Ev sahibi erkek, misafirlerinin için için üşüdüklerini hissettiği an:

- Hanım, baksana nasıl da üşümüşler, çorba kaynatır mısın misafirlerimize? Der.

Ev sahibesi hanımefendi hemen kalkar ve toprak bir güvecin içinde çorba hazırlar.

Çorbalar içilince, içi ısınır misafirlerin, rahatlarlar; üstlerindeki abaları postları çıkarınca göz alıcı giysiler çıkar meydana.

Az, biraz genç olanı:

- “Ben, padişahım” der.

Hane halkı şaşırır, demek ki padişah fakirhanenin konuğudur.

Padişah:

- Benim sarayımda da her gün kazanlar kaynar ama hiç böyle lezzetli çorba içmedim bugüne kadar, nedir bunun adı?

Ev sahibesi hanım şaşırır; “Çorbanın da adı mı olurmuş, adı üstünde, çorba işte” diye geçirir aklından. Ancak padişah soran gözlerini kadının gözlerine dikmiş, gelecek cevabı beklemektedir. Ne desin kadın?

“Fakir Ev” anlamına gelen:

- Darhana Çorbası, hünkârım, deyiverir.

Geceyi o “Dar hane” de geçiren padişah ertesi gün ne yapmıştır bilinmez ama söyleyiş özellikleri nedeniyle günümüze “Tarhana” olarak taşınmıştır bu çorbanın adı.

Tarhana Çorbası, soğuk kış aylarının vazgeçilmezidir memleketimizin. Yaz aylarından çıkmadan annem, babaannem, halam imece usulü ile hazırlarlardı. Öyle de kolay değildir yapılışı, undan hamur yaparsın, hamuru tekrar un haline getirirsin. Günlerce kuruması gerekir. Epey zahmetli anlayacağınız. Börülceli, acı kırmızıbiberli o tarhanadır. Yöreden yöreye de değişir malzemeleri. Toprak boduçlara, kurutulmuş su kabaklarına doldurulup saklanırdı eskiden; ya da bembeyaz keselere doldurulup asılırdı tavan çengellerine.

“Anne yapsak ya tarhana” diyoruz ablamla.

“Artık siz yapın, ben yiyeyim” diyor haklı olarak.

Öz eleştiri yapıyorum kendime. Ah biz gençler o dönemin insanları gibi zahmete gelemiyoruz maalesef.

Her şeyin kolayına kaçmak, her şeyin hazırını tüketmek. Kolay yolu bulmuşuz.

Laf aramızda annemim yaptıklarından hala nemalanıyorum.

Belki pirzolam yok ama Darhanam var içmek isteyene.

Buyursun, gelsin “Dar haneme.”

Sevgiyle kalın…

SENAY GÜNCAVAR

İletişim: [email protected]