Türkiye Cumhuriyeti’nin 99. kuruluş yıldönümünde gururluyuz kıvançlıyız. Artık 100 yaşımızdan gün almaya başladık.


Bize bu ülkeyi can vererek kuranlara, yoktan var edenlere sonsuz minnetlerimi bu satırlar aracılığıyla bir kez daha sunuyorum. Mekanları cennet olsun. Cumhuriyet’in gençlik yıllarında, Atatürk’ün yaşadığı 3 anektodu aktarmak istiyorum.

Atatürk, Bir sabah Florya’dan Dolmabahçe Sarayı’na dönerken, istasyon önüne geldiklerinde şöförüne, “Çocuk dur burada” der. Başyavere seslenir, “Sorunuz, tren var mı?"

Az sonra hareket etmek üzere olan trene apar topar yetişip binerler. Ani verilmiş bir karar olduğundan kimse görüp, anlamadan oturuverirler. Bir süre sonra, her şeyden habersiz olan kondüktör, Ata’nın bulunduğu kompartımana gelip oturanları görünce geri döner. İşte o zaman seslenir Atatürk, “Görevinizi yapınız, bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?”

Oturanlardan biri “Paşam, biz milletvekiliyiz, tren bileti almayız, seyahatlerimiz ücretsizdir” der!

Atatürk şaşırır. Hayretler içinde, “Oh ne ala, böyle ayrıcalık olur mu? Çok ayıp ve çok acayip bir usul, ne güzel halkçılıkmış bu” der.

Ege Vapuru ile Mersin’den dönerken Fethiye’de mola verilir. Halk şenlik yaparken, gemilerden de havai fişekler atılmaktadır. Kendisine eşlik eden Zafer Torpidosu’nda bulunan Atatürk, donanmanın şenliklerini seyrederken, kumandanlardan biri, Zafer Torpidosu kumandanına bir torpil atmasını söyler.

Torpido Kumandanı “Emredersiniz” der ve ekler “Yalnız bir torpilin değeri elli bir liradır.”

Bunun üzerine Atatürk “Vazgeçin torpil atmaktan, bu millet o kadar zengin değildir” dedikten sonra torpido kumandanına dönerek “Sizi tebrik ederim” der.

Ne halk ne de devlet için çalışanlar ondan korkmazlar çünkü. Onun istediği gibi hep doğruları söylerler. Korku yerine derin bir sevgi ve saygı vardır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra Mustafa Kemal’in emriyle hukuk reformunun temellerini atan Profesör Mahmut Esat Bozkurt, “Cumhuriyet Savcısı” kavramının yaratıcısıdır.

Bu konu o kadar çok eleştirilmiş ki, konu Çankaya Köşkü’ne, Atatürk’ün kulağına kadar ulaşmıştır. Cumhuriyet Valisi diye bir kavram yoktur. Ya da Cumhuriyet Büyükelçisi.

Cumhuriyet vekili, hükümeti, yargıcı, emniyet müdürü veya içinde “Cumhuriyet” geçen hiç bir makam yokken “Cumhuriyet Savcısı” kavramı da nereden çıkmıştır?

Atatürk sorar “Neden Cumhuriyet Savcısı Bozkurt?”

“Cumhuriyet’i korumak için, gerekirse herkesten, her makamdan hesap sormak için” der. “Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilirler. Hukuk dışına çıkabilirler. Onlara millet, devlet ve ikisini de kucaklayan cumhuriyet adına hesap soracak olan savcılardır. Onun içindir ki sadece savcılar için ‘Cumhuriyet Savcısı’ denilmelidir.”

Atatürk gülümser ve “devam et Bozkurt” der.

Savcılara “cumhuriyet savcısı” unvanının verilmesi ve bu unvanın içinin de “yetkiyle” doldurulması işte böyle başlamış, Cumhuriyet’in temelleri böyle atılmıştır.