Ramazan ayı geldiği vakit en çok duyulan cümle şüphesiz “Nerede o eski Ramazanlar ah ah…”olur. Hepimiz bu cümleyi kullanarak eski ramazanlara duyulan özlemimizi dile getiririz.

Ramazanlarımız çok renkli ve cümbüşlü yaşanırdı. O dönemde teknoloji yoktu. Herkes birbirinin evine gider gelirdi. İnsanlar arasında yardımlaşma vardı. Herkes iftar saati geldiğinde birbirlerine karınca kararınca bir şeyler götürürdü. Ertesi gün o tabaklar yine dolu bir şekilde komşuya verilirdi. “Sen kimsin, fakir misin, zengin mi?” diye sorulmazdı. O zamandan bu zamana değişmeyen tek şey pide kuyrukları fakat o zamanın ruhu bir başkaydı.

Benim çocukluğumda ramazanlar yaz aylarına denk gelirdi. Bahçeli olan evlerimizde iftar sofraları kurulur bütün mahalleli olarak hep birlikte oruçlar açılırdı. Yemeğin ardından çaylar, kahveler ( o zaman kahve içmek çok lükstü) ramazan şerbetleri içilirdi. 

Biz çocuklar ise bahçede koşturup körebe, saklambaç, tombala, oynardık. Bazen büyüklerimizden birisi beyaz çarşaf arkasında Hacivat- Karagöz oynatarak biz çocukları eğlendirirdi. Bazen de büyükler bizim oyunlarımıza katılarak saklambaç, körebe oynardı.

Aslında sorun sadece Ramazanlar değil. Sorun bizim her daim geçmişe duyduğumuz özlem. Ne varsa bu geçmişte eskiye dönüp o dönemi yeniden yaşamak istiyoruz. Her geçen takvim yaprağını arıyoruz ya unutmayın ki bugün şikâyet ettiğimiz anın da takvim yaprağını özlemle anacağız. Yani sorun kendi iç benliğimiz aslında.

Değişen ramazan ayları değil. 

Değişen de, dönüşen de biz insanlarız. Hala o eskiye dair ne özlemlerimiz varsa yapabilir, yaşatabiliriz. Yeter ki isteyelim.

Biraz da gülsek mi acaba?

Ramazan gecelerine ait bir anımı paylaşmak istiyorum. 

Mahalleli olarak bahçede iftar saatinin gelmesini bekleyen ahali. Biz çocuklar da bahçe de oynayarak vakit geçirmece yapıyoruz. Bize ailelerimiz tarafından bir görev verildi. Caminin ışıkları yanınca haber verin dediler.( Bazen caminin ezan sesi duyulmuyordu). Biz de arkadaşlarla karar verdik şaka yapacağız. Aslında acıkmışız. Bir an önce yemek yemeği istiyoruz ya. Koşturarak bahçede toplanan ahalinin yanına gittik.

“Yandı, yandı. Caminin ışıkları yandı.” Dememizle birlikte herkes bardağından bir yudum su içerek ya da bir hurma yiyerek orucunu açtı.

2 dakika sonrasın da camiden “Allahü Ekber” diye gelen ezan sesiyle birlikte herkes şaşkın şakın birbirine baktı. Kısa süreli şokun ardından bizim yalan söylediğimizi anlayan ailelerimiz bizi yakalama derdine düştü. 

Sonrası mı?

Tahmin etmek hiç de zor değil ama dimi? Dayak cennetten çıkma diyerek düşman hattına saldırdılar.)))

O gün ne kadar da gülmüştük çocuk aklımızla. Bir yandan dayak yemenin verdiği acıyla ağlarken bir yandan da gülme krizine giriyorduk nasıl oruçlarını yediler diye.

Bir araya geldiğimizde ne kadar da yanlış bir şey yaptığımızı konuşuyoruz bütün çocuklar olarak mahalle halkından özür diliyoruz. 

Laf aramızda gülmeye de devam ediyoruz.

Sevgi ve huşu içinde kalın…