Çocukluğumuzdan beri kulağımıza çalınan yabancılara dair bazı inanışlar vardır. Yabancılara çoğunlukla ülkemizde büyük bir hayranlık duyulur. Şimdi bu hayranlığımızı bir de tersten çevirip bir yabancının gözüyle Türkleri nasıl gördüğünü bugünkü İlkeli Köşemde hep birlikte okuyalım.

Emekli bir Türk ile evlenen 72 yaşındaki Rus hanım Türklere ait gözlemlerini şöyle anlatıyor. Ben Türkiye'ye geldim, evlendim.

Türk erkek Türk kadınlar çok yemek seviyor. Hep çeşit istiyor. Biraz oturuyor hemen yemek soruyor. Sonra hasta olmak anlatmayı çok seviyor. Şikayet çok. Kadınlar kendine zaman ayırmak bilmiyor.

Hasta olmak bekliyor, doktora gitmek sonra doktor diyecek; dinlen çok yoruldun bunu bahane ederek hep hastalık konuşarak geçiriyor. Çocuklar hep televizyon başında.

Eşimin oğlu evlendi torun televizyon başında. Geline dedim ki; çocuk seni az görüyor onları çok görüyor. Zihninde Sen az onlar çok. Reklamları ezberlemiş. Öyle ezberlemiş istiyor anne reddedince ağlıyor.

İşte böyle ağlıyor sonra yine istiyor yine ağlıyor 3 gün 4 gün sonra anneyle arada çatışma oluyor. Şimdi saygı nasıl olsun. Çocuğun zihninde anne az televizyondakiler çok. Kapat onu çocuk seni seyretsin seni anlasın senin güzelliğin onun beyninde yer etsin dedim. Kimse anlamıyor çocukların beyni kimlerle doluyor.

Sen çocuğu doğurdun, sen hatırlıyorsun onu kundakladı büyüttün. Sen hatırlıyorsun O bunları bilmiyor. Karnını bile televizyon başında doyuruyorsun senin yüzüne bakmıyor o çizgi filme bakıyor. Sonra diyor ki çocuk yüzümüze bakmıyor hiperaktif. Çünkü çocuğun beynini televizyon artık yeniden tasarladı. Sonra çocuk o çizgi kahramanların vitrinde kostümünü görüyor istiyor ağlıyor çünkü çocuk aslında artık onlara ait oldu. Kardeşi ile oynarken bile oradaki karakterler gibi davranıyor ve o karakterler gibi konuşuyor.

Diyorum ki; bak çocuk babası gibi değil senin gibi değil konuşması televizyon gibi. Kadınlar çok konuşuyor hiç susmuyor. Düşünmeden konuşmak Türkiye'de çok. Hep hastalıklar çok konuşmaktan diyorum bana ters bakıyorlar. Tiroid hasta diyor çok yiyorsun ve çok konuşuyorsun diyorum bana kızıyor. Bana çok konuştukları zaman hemen elimle reddediyorum. Diyorum ki çok konuştun ben yoruldum. Çünkü dinlerken beyin doluyor ve ısınıyor. Susuyorlar o zaman. Çünkü kalp te yoruluyor. Türk kadını güzel şeyler konuşmayı bilmiyor hep şikayet. Kocasından şikayet ediyor, ailesinden şikayet ediyor, çocuğundan şikayet ediyor Kendinden şikayet ediyor. Bir saat çay içiyor, çay içerken gönül demlenir fakat öyle olmuyor herkesin sinirleri kabarıyor sonra herkes evine gidiyor bu sefer ne oluyor hastalık oluyor.

İşte bir Rus'un evlilik sebebiyle biz Türkleri gözlemlemesi sonucu anlattıkları. Gerçekten üniversitelerde Türklerin tanımı konu başlığı altında ders olarak anlatılması ve en önemlisi de ders alınması gereken bir durumu ortaya koyuyor. Sadece okumayalım. Ders alıp hayatlarımıza çeki düzen verip, yeniden dizayn edelim. Zira hayranlık duyduğumuz yabancıların gerçek hayran duyulacak doğru yönlerinin tespiti konusunda çok önemli bir anektod.

İlkeli Söz; Öz'de sevgi, sabır, özveri, şefkatle ve gerçekten çok istediğinde hayatının müteahhiti olabilmek aşk'ın kendisi değil midir?