Allah ile bağımın çok güçlü olduğunu hissediyorum. Ben koruma altında olduğuma inanıyorum...

İlhan Özay’ın şiiri

Tüm zamanlar fırtına.
Kar boran tüm zamanlar…
Doğanın,
doğal debreşisine değil isyan,
ezilmesinedir!
İnsanın,
insan tarafından.

İlhan Özay

Sevgili Tuğba Özay ile Alaçatı’da buluşuyoruz. Dedimse değil tabii…Evinin balkonunu öyle güzel Alaçatı formatı ile dekore etmiş ki Özay, bir an insan kendisini gerçekten orada hissediyor. Neşesine, enerjisine her zaman hayran olduğum Tuğba, bu sefer mahzun. ‘İdeolüm’ dediği babası ünlü edebiyatçı babası İlhan Özay’ı aylar önce kaybeden Tuğba, babasını öyle güzel anlatıyor ki saatlerce dinliyor, dinliyorum…

  • Yakın bir zamanda babanı kaybettin. Baban, senin için rol modeldi bunu çok iyi biliyorum. Babanı anlatır mısın, nasıl bir adamdı baban?

Benim bu hayattaki tek ışığım, yol göstericim, idolüm, taptığım insan. Onu gerçekten taparcasına seviyorum. Ölene dek de aynı sevgiyle devam edecek duygularım. Babam sadece benim babam değildi. Babam, Türkiye'de ve dünyada önemli bir değerdi. Çünkü insanlığıyla, emekten yana oluşuyla, ilkeleriyle, devrimci kişiliğiyle, her konuda deha düzeyindeki bilgisiyle, aristokrat kimliğiyle ama bir o kadar da halkın yanında, ezilenin yanında, dünyanın bir ucundaki insanın çektiği acıyla bile acı çekebilen muazzam bir insandı. Ben babama hep derdim ki ‘itler istedi diye, atlar ölmemeli’. Ama babam yaşadığımız dünyanın adaletsizliğine haksızlığına artık tahammül edemiyordu, öfkeleniyordu. Benim babam eski tüfeklerden olduğu için o fırtınalı gençlik yılları hesabı, şu an bir şey yapamıyor olmak onu çıldırtıyordu. Çünkü benim babam kendini halkına adamış, topluma adamış, çocuklara, hayvanlara, insanlığa adamış bir beyin. Babam, hayatı boyunca parayla pulla işi olmadığını görüdüğüm tek insan. Dünya tarihinden, siyasetten, bilimden, teknolojiden, sanattan, dünyanın oluşumundan, insanlık tarihinden, matematikten, sosyolojiden, devrimlerden, dinlerin çıkışından, çok tanırılı dinlerden, tek tanrılı dinlere geçişten hangi konuyu konuşmak istiyorsan konuşabileceğin, konuşabildiğimiz tek insandı. 

  • Yeri doldurulamacak biriymiş gerçekten.

Biz kiminle o sohbetleri yapacağız. Yapamıyoruz, çünkü yok, acım hiç geçmeyecek benim. En büyük korkum bu hayatta babacığımı kaybetmekti. Çok korkardım. Allah ömrümü alsın ona versin derdim. Gitmeden 15 gün önce rüyamda görmüştüm. Sanki böyle bir şeyin habercisiydi o rüya. Onunla bağım o kadar farklı ki. O başka bir boyutta da olsa benim yanımda bunu görüyorum, biliyorum ve hissediyorum. Küçükken bir olay yaşamıştım. Annem öğretmen olduğu için ömrümüz okullarda geçiyordu. Bir gün annemin dersinde ölümden bahsedilmişti. 4-5 yaşlarındaydım ama idrak ediyordum her şeyi. Ben özel bir çocuktum. Bazı insanlar vardır seçilmişlerdir. Ölümden bahsedince, ben çok korktum ve ‘ölmek istemiyorum’ diye ağlamıştım.

  • Hâlâ ölümden korkuyor musun?

Hayır, şimdi ölsem de hiç korkmam çünkü biliyorum ki babacığım beni orada karşılayacak. Ona kavuşacağım günü bekliyorum ama tabii ki bu bir yılgınlık değil. Babam bize, her koşulda güçlü olmayı öğretti. Umutlu ve dirençli olmayı öğretti. Ben bisiklete binmeyi, araba kullanmayı, ampul değiştirmeyi, tekerliği değiştirmeyi, çim biçmeyi, elektrik kablolarının birbirine montajını yapmayı, tavla oynamayı, yüzmeyi, korkusuzluğu, cesareti, kavga etmeyi, şiirler yazmayı, karikatür çizmeyi, aklına gelebilecek her şeyi babamdan öğrendim.
BABAMIN YANSIMASIYIM

  • Peki karakter anlamında babana benziyor musun?

O kadar çok var ki... Ben oyum zaten. Ben onun yansımasıyım ama kendimi daha çok geliştirmek istiyorum. O bir bilge. Onun bilgi düzeyine gelmek çok kolay değil. Geçenlerde bir rüya gördüm. Babam rüyamda bana şunu dedi: "Kızım, daha çok oku. Daha çok geliştir kendini." Örneğin babamın kullandığı terimler herkesin bilebileceği kelimeler, terimler değildi. Hatta babamın sosyal medyadaki takipçileri bile, ‘hocam ya da üstadım, anlamakta zorlanıyoruz birkaç kez okuyoruz’ derdi. Babam da derdi ki: "Okusunlar, araştırsınlar." Hele ki günümüzde hazreti Google diye bir mecra var. insanlar okusun araştırsın öğrensin. Diyorum ya, sevmeyi de babamdan öğrendim, dostluğu da, çıkar için ezilip büzülüp yalaka olmamayı da…

  • Devrimci bir duruş mu diyelim buna?

Devrimci duruşum da var ama hanımağa duruşum da var. Herkes bunu söyler. Hepsi genetik, babamdan bana miras. O kadar çok anım var ki onunla. Yapamadıklarıma, yarım kalanlara çok üzülüyorum. Ama yaptıklarıma şükrediyorum. Çok ani oldu gidişi. Annem için de çok zor. 47 yıl hayatındaki tek erkek, tek adam. birlikte çok mücadele vermişler. İkisi de üniversite döneminde tanışıyorlar. Sağ sol olaylarının yaşandığı, ülkenin kaotik ortamların içerisinde olduğu, yüreği soldan atan iki genç fidan. İkisi de cesur, boyun eğmeyen, sevdalı, aşık. babam öyle delikanlı yiğit mert bir insandı ki, babamı sağcısı da sever, solcusu da sever, dincisi de sever. Her kesimden insan sever. Çünkü babam, insan odaklı yaşayan, insana insanca yaklaşan bir adamdı. Babamla son sohbetlerimizden birinde "Kızım çok mutlu olmanı istiyorum" demişti. Onun mutluluktan kastını anlamıştım. Yuva kurabileceğim, gözünün arkada kalmayacağı onun gibi bir yiğit olsun istiyordu hayatımda. ‘Mutlu musun?’ dedi. ‘Mutluyum’ dedim. 

  • Mutlu musun?

‘Tabiatın Kızı’ markasıyla yıllardır yapmak istediğimiz zeytinyağı işim vardı. O da babamdan sebeptir zaten. Onu hayata geçirdim, ayrıca işlerim çok iyi, çalışıyorum. Yeni şarkım çıkacak yakında bunun heyecanı var. Yeni şarkımı babam çok beğenmişti. Benim en büyük eleştirmenim babamdı. Ama babam eleştiriyi de öyle güzel yapar ki, maalesef insanlar eleştirinin ne olduğunu bilmiyor Türkiye'de. Hakaret, yıkmak, kötülemek... Eleştirinin bu olmadığını, bir insanı doğru yönlendirmek, insanları yapıcı bir yola sokmak olduğunu öğrendim babamdan. O yüzden o şarkımı da çok beğenmişti. Herkese parayla ilgili dokundurduğum bir rap şarkı. Kendimi işimle mutlu ettiğimi, ailemin varlığının çok önemli olduğunu dile getirerek mutlu olduğumu söylemiştim babama. Ama şunu da eklemiştim, ‘Babacığım, eğer ki diğer mutluluktan da bahsediyorsan, sizin döneminizdeki aşkları bulmak çok zor. Şimdi o dostluklar, sevdalar ilişkiler yok. Her şey çıkara dayalı, insanlar birbirilerine tahammül edemiyorlar. Bir insan neden bir ilişki yaşamak ya da evlenmek ister, kendini tamamlamak, ruhunu tamamlamak için. Şu an benim gördüğüm öyle biri yok. Gelirse, hoş gelir sefa gelir. Ama şu anda ben böyle mutluyum’ dedim. Babamın da çok hoşuna gitmişti ‘kendini tamamlamak’ kısmı. Gözleri dolu dolu, benimle gurur duyduğunu söylemişti. Annem de babam da hep şunu derdi: ‘Bizim, tek bedende iki çocuğumuz var, hem kız, hem erkek... Güvenir bana ailem. Umarım onu mutlu edebilmişimdir. Üzdüğüm zamanlar oldu. Babam basında çıkan bazı olumsuz şeylere çok üzülürdü. Maalesef ki bizim camiamız, bizlerin ailelerinin olduğunu unutabiliyor. 

BAZI GAZETECİLERE HAKKIM HELAL DEĞİL

  • Bu da şöhretin bedeli…

Haksız yere, olmadığın şekillere sokulabiliyorsun. Bu da aslında bir bedel, evet. Ağır bedel ama. Babam gibi böyle ilkeli duruşu olan adamlara bu tip şeyler ters. Biz bu sebepten zaman zaman üzüntü yaşıyorduk aramızda. Ama her şart altında benim yanımda oldu bana güvendi. Hatta 2007 yılında yaşadığım o talihsiz ve haksız süreçte 4 duvardan çıkıp özgürlüğüme kavuştuğum günün gecesinde babam beni hemen çiftliğe getirdi. Masanın başına. Karşısına oturttu. Benimle saatlerce sohbet etti. O dönemlerde basında benimle ilgili, yalan yanlış çok şey yazılmıştı ve kahrolmuştum. Bütün gerçekliğini ailem bildiği için içim rahattı ama onları da üzdüğüm için çok üzülüyordum hatta bir dönem intiharı bile düşündüm. Ama ben Özay ailesinin kızıyım, ben babamın kızıyım, bizler güçlü insanlarız, yıkılmayız, iki it uludu diye kimsenin karşısında boyun eğecek insanlar değiliz. Ben sadece babamı üzmüş olabileceğim duygusuyla o ruh haline girmiştim. Ama aksine dimdik çıktım oradan. Babam bana şunu söyledi; ‘Beni yanıltmadın, sana teşekkür ediyorum.’ Basında çıkan birtakım olumsuz haberler karşısında bunu söylemişti. Salak saçma, mesnetsiz, hiçbir dayanağı olmayan şeyler. Sizler gerçek gazetecilersiniz. Ama o dönem bu iftiraları atan hangi gazeteci varsa hakkım helal değildir. İki elim iki  cihanda da yakalarındadır. 

  • Bugün geçmişe baktığında, geçmiş muhasebesi yaptığında keşke ve iyi ki hanesinde ne yazıyor senin için?

İyi ki babamın kızıyım. Keşke babamla hayallerimi daha çok gerçekleştirebilseydim. Örneğin ailece Küba'ya gitmek istiyorduk, pandemi hepimizi allak bullak etti. Babam bana hayatı öğretmiş bir insandır. ‘Dostlarınla vakit geçir. Gez, öğren’ derdi. Tarihi yerleri hep babamla gezmişizdir. Hayalimizde Küba vardı, onun hayalde kalmasına üzüldüm. Annemle gideceğiz şimdi. Babamın şiirlerini, kitaplarını, yabancı dile de çevirtmeyi düşünüyoruz. Geçmişle çok yaşayan bir insan değilim. Yaşadığı acılarla yüzleşmiş ve bunları kabullenmiş bir insanım. Çünkü öteki türlü hep bir şeylerin muhakemesine girersen ilerleyemezsin. Ne kadar geriye bakarsan o kadar tökezlersin. Ama geriye bakıp, birtakım şeylerden ders çıkarıp geleceğe daha umutlu, donanımlı, bilgili ilerlersen hayat akışında devam eder.

  • Peki sen ders çıkardın mı?

Tabii ki. Hepimiz insan sevgisiyle, güven duygusuyla, dostluğun önemi gibi duygularla yetiştik. Ama teoride maalesef öyle olmadı. Teori bize hep güven duymamayı, herkesi kendin gibi görmemeyi, çok iyi niyetin maraz doğurabileceğini öğretti. Bu anlamda daha seçici olmaya gayret ediyorsun. Aynılar aynı, ayrılar ayrı, yol almalı, bunu öğrendik.

BENİM EN BÜYÜK ŞİFAM DOĞA

  • İçinde ukde kalan bir şey var mı? 

Birkaç tane var. İtalya'da yaşadım biliyorsun, eşim İtalyan'dı. Ben neden boşandım? Bunu tam anlamıyla öğrenebildiniz mi? Ben eşim tarafından çok sevildim. Ben de çok sevdim. Çok güzel bir birliktelik yaşadık ama biz onunla evliliği oturtamadık. Hep flört ediyor gibiydik. Çünkü aynı ülkede yaşamadık. Ben Türkiye'yi bırakıp gidemedim, başta ailemden dolayı, ikincisi kariyerimden dolayı. Eşim de Türkiye'de bağlantılar kurdu vesaire ama istediği verimi alamadı. O futbol dünyasında çok önemli bir isim, menajer, hem teknik direktörlerin hem dünyaca ünlü futbolcuların menajerliğini yapıyor.

  • Bu halledilebilir bir şeydi. Sevgi, aşk daha ağır gelmedi mi?

Baba aşkı, aile aşkı, vatan aşkı, iş aşkı hepsi bir bütündü. Bu kararı net olarak verip de gidemedim. Eşim, "Akşam işten eve döndüğünde eşimle yemek yemek istiyorum" diyordu. Resmi olarak 10 yıl evli kaldık 5 yılı birliktelikti. Sonraki 5 yılı sürüncemeli boşanmalı.

  • En zor anlarında, nelerden güç alır Tuğba Özay?

Geçen sene çok üzüntülü günler geçirmiştim, hatta Check up'a girdim, endoskopi ve kolonoskopi yapıldı. Vücudumda ters giden bir şeyler olduğunu hissediyordum. Tamamen psikolojikmiş. Arka arkaya çok acılar yaşadım. Pandemide çok sevdiğimiz insanları kaybettik, 15 yıllık dostum menajerimi kaybettim. Yangınlar oldu, yangınlarda benim en büyük şifam bana en iyi gelen şey, benim doktorum, tabiatım gitti. O tabiatın içinde ben yılanla da, bukalemunla da, domuzlarla da tilkilerle de karşılaşırdım. Hepsi bana hayatı sevdiren şeylerdi. Dev gibi çam ormanlarımız, hepsi gitti ve bu bende çok büyük bir travma yarattı. O dönemde benim çekmiş olduğum video ki, ben gerçekten felcin eşiğinden dönmüşüm, arka arkaya yaşadıklarım beni psikolojik olarak tetiklemişti. Ama hayatım boyunca psikoloğa gitmedim. Bana hep doğa iyi gelirdi, bir de babacığımın sohbetleri. Ben öyle bir buhran içerisindeyken iki sene çiftlikte kalmıştım, annemler İstanbul'daydı. Sonra ben İstanbul'a döndüm ve annemlerin evinde kaldım bir hafta. Baktım ki bana iyi gelen şey, babamla sohbetmiş. Ama onun dışında benim en büyük şifam: Doğa. Kendimle yalnız kalmak çok iyi gelir ya da çok sevdiğim bir kız arkadaşımla sohbet etmek, vakit geçirmek. Örneğin benim yeteneklerim vardır, boya, dönüştür gibi şeyler. Kupalar filan yaparım. Çiftlikte de bir hobi evimiz vardır. Babam hep derdi, ‘insan kendi cennetini kendi yaratır’ diye. Ben de kendi cennetimi oluşturmaya çalışırım. Bunlar bana iyi gelir. Kitap okumak, denize açılmak ama öyle gideyim dağıtayım yok bende öyle şeyler. Alkol zaten kullanmam.

SİYASETİN İÇERİSİNDE OLMALIYIM

  • Tanıdığım kadarıyla güçlü bir karaktersin sen.

Kimse bilmez, birçok gece geç saatte gittiğim bir tepe vardır. Hazreti Yuşa Tepesi, gecenin 3'ünde bile giderim. Tek başıma bile olsa orada otururum, dua ederim, kendi iç dünyamda bir yolculuğa çıkarım. İyilik yapmak da insana çok iyi geliyor. İhtiyacı olanın yanında olmak, hiç tanımadığın bir çocukla sohbet edip onu sevindirmek, hiç tanımadığın bir yaşlıyla oturup sohbet etmek... Aslında o kadar çok çıkış yollarımız var ki... Ve bir de tabii ki spor... Yoga, meditasyon, enerji çalışmaları...

  • Sen uzun yıllar spor yaptın değil mi?

10 sene Galatasaray Spor Kulübünde yüzücüydüm. 5 sene Fenerbahçe'de voleybol oynadım. Hayatım sporla geçti. 2002 yılında ilk fitness DVD'lerini ben çıkardım. Hatta bu seneki hedefim tekrar bir fitness çalışmasını Youtube üzerinden çıkatmak. Ama babacığım gittikten 4 ay sonra hiçbir işi kabul etmedim. Şimdi başka önceliklerim var. Çok şükür işlerim yine devam ediyor. Benim sektörde 29. yılım. Sizlerle büyüdüm, başka bir ekolüz biz. Ben çok yönlü bir insanım. Üniversitede konservatuvar tiyatro bölümünü ikincilikle kazandım, bitirmedim, dondurdum ama devam edeceğim. Şimdi kafamda eğitimle, kendimle ilgili çalışmalar yapmayı planlıyorum. En çok istediğim bölümler konservatuvar ve siyasal bilimlerdi. Konservatuvara girmeye hak kazandım ama kafamda siyasalla ilgili bir düşünce var.

  • Politikaya atılmak gibi mi, yoksa ünüversitede bir bölüm okumak mı?

Hem bölüm okumak hem de ilerleyen dönemde kesinlikle siyasetin içerisinde olmalıyım.

  • Sana bir partiden teklif geldiğini biliyorum.

Bana birçok partiden teklif geldi. 

  • Kendin hazır mı hissetmiyorsun, neden kabul etmiyorsun?

Biraz daha 50'li yaşlara yaklaşayım. Siyasetin içerisine aktif olarak girdiğimde dünyanın konuştuğu bilgisiyle, güzelliğiyle, halkçı ve ilkeli duruşuyla, vatanı için, yaşadığı dünya için, toplum için, hayvanlar için, doğa için, kadınlar için, insanlar için, her şey için yapmak istediğim çok şey var. İçimdeki bu enerji umarım bitmez. Dünyanın konuştuğu bir isim haline gelirim, hedefim o.

ÖNCÜ RÜYALARIM VARDIR

  • Maneviyatı da yüksek bir kadınsın…

Altıncı hissim aşırı kuvvetli. Bazen hissettiklerimden korkan bir insanım ben. Öncü rüyalarım vardır, çıkar. Babacığım gitmeden 15 gün önce görmüştüm, ağlayarak uyanmıştım gece yarısı. "Baba" diye feryat etmiştim. Annem benim fallarıma çok inanır. Kolay kolay fal bakmam ama hislerim kuvvetli olduğu için, sonuçta müneccim değilim. Bazı insanlar özeldir. Babam da öyleydi. Hisleri aşırı kuvvetli bir insandı. Annem bir gün bana fal baktırdı. Açtım falı. O falda da maalesef ki babamı gördüm. ‘Annecim ben bu fala bakmak istemiyorum’ dedim. Geçiştirdim. Bana geliyor, çocukluğumdan beri. Ben bunu yeni keşfetmedim. Belki 4 belki 5 yaşında kendimi keşfetmeye başladım. Mesela ben ilkokul 1. sınıfı okumadım, direkt 2. sınıftan başlattılar 6 yaşında. Çünkü 4 yaşındayken okumayı yazmayı ben kendi kendime öğrendim. Hatta babam şoke olmuştu. Diyorum ya özel günleri kutlamayı bile ben babamdan öğrendim. Sofra adabını da. Mesela babam alırdı tabağı, çatalı bıçağı, peçeteyi bardağı dizerdi yemek masasına, sonra kaldırırdı, ‘hadi kızım sen yap’ derdi. Sofra adabını bile babamdan öğrendim. Öyle aristokrat ama halkçı biriydi. Arkadaşlarım da benim hislerimden hem çekinir hem güvenir. Fallarım çıkar, söylediğim her şey çıkar. Babamın öldüğü gün ben Marmaris'te konserdeyim. Benden saklamışlar vefatını ve o gün sahneye çıkıyorum. "Zıplamayan bizden değil" diye bir şarkım var benim. Bu şarkıda özellikle çocukları sahneye alırım. Çocuklar bu şarkıda dans eder, zıplar. Şarkım bitti, bir anda içime bir şey düştü. Yardımcılar, arkadaşlarım, ekip arkadaşlarım, karşımda çok kalabalık bir kitle var. İnsanlara dönüp gözyaşları içinde şunu söyledim;  ‘Burada bulunan herkes birbirine sarılsın. Sevginizin, ailenizin, dostlukların, sevdanın, eşinizin, çocuğunuzun değerini bilin. Çünkü önümüzdeki sene, bugün, bu saate kimin hayatta olup olmayacağını bilemezsiniz.” Konuşmanın sonunda gözümden yaşlar akıyordu. Meğer babam gitmiş. Bu benim içime gelmiş. Yani böyle çok deneyimlerim var. Maneviyatım çok yüksek. Ben birilerinin inandığı şeye inanmıyorum. Ben hep diyorum ki, bu belki biraz abes veya ağır gelebilir, kimilerini rahatsız da edebilir ama bu benim yaşadığım deneyimlerden yola çıkarak söyleyeceğim bir şey. Herkes Allah'ın kulu olabilir ama ben Allah'ın kızıyım. Çünkü benim onunla bağımın çok güçlü olduğunu hissediyorum. Benim hapse girmemde bile, evet çok üzüntülü günlerdi büyük haksızlığa uğradım ama belki de o süreç bile beni kötü bir şeyden korudu. Ben koruma altında olduğuma inanıyorum. 

  • Seni örnek alıp da başarılı olmak isteyenlere ne tavsiye edersin?

İlkeli olun, kimsenin karşısında ezilip büzülmeyin, yalaka olmayın, güçten yana ibreyi döndürmeyin, çalışın, çok çalışın, esnaf kafasında çalışın, öyle burnundan kıl aldırmayan tiplerden olmayın, halka iç içe olun, ötekileştirmeyin, herkesi kucaklayın, basınla aranıza mesafe koymayın, o da emekçi. Deneyime değer verin. Yeteneklerinizi, kendinizi keşfedin, o yönde çaba sarf edin, çalışın, çok çalışın. Benim hayatım, hâlâ da öyle, hep çalışmakla geçti. Bir Allah'ın kulu da “Tuğba Özay’ın üzerinde benim şu kadar maddi emeğim var” diyemez. Benim başarım sadece kendi çalışmamla oldu. Yoksa ben de zengin kocayı bulup da zevkü sefa sürmeyi bilirim. Benim bacağım etmeyen tiplerin neler yaptığını görüyoruz. Bu bir duruş meselesi, aileden gelen bir terbiye ayrıca. O yüzden paraya, pula tamah etmeyin, çalışın, üretin, emek verin. Sol memenin altında yatan cevahir hep böyle huzurlu olsun. 

TİKTOK’UN AJAN PROGRAMI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM

  • Sosyal medyayla ilgili ne düşünüyorsun?

Bizim gibi insanların kendilerini daha iyi ifade edebilmesi, kendi fikirlerini, yaşantısını, doğrularını göstermesi açısından veyahut işleriyle alakalı bilgi vesaire vermeleri açısından çok güzel bir mecra. Bizleri sevenlerimizle yakınlaştıran bir mecra ama kölesi olmak, yediğini içtiğini, gittiğini gezdiğini 7/24 buna bağımlı yaşamak çok doğru değil. Ben sosyal medyamı, genelde kendimi daha iyi ifade edebilmek için kullanırım. Ya da bir modacıyı, emekçi bir insanı tanıtırım. Onun kıyafetini giyerek ona destek vereririm. Birbirimize destek olabildiğimiz bir mecra. Ama kölesi olmamak lazım. Çok önce sosyal medya olsaydı, bizler dünya çapında başarılara imza atabilirdik. Şimdi her şey global. Dünyanın bir ucundaki insan da seni takip edebiliyor. Örneğin benim 2 milyon takipçim var. Aralarında Brezilyalısı da, Amerikalısı da, Hindistanlısı da var. Sizin yapmış olduğunuz gazetecilik de gerçek emek gazeteciliğidir. Şimdi bizler sosyal medyamıza bir fotoğraf koyuyoruz, hop bir anda  basında haber olabiliyor. Ama sizler, haber üretiyordunuz haber için koşturuyordunuz, cep telefonları da yoktu. O yüzden o dönemin tadı çok başka ve bir daha gelmeyecek. 68 kuşağı da bir daha gelmeyecek, 78 kuşağı da bir daha gelmeyecek, 80'ler de bir daha gelmeyecek. Ben şimdi giderek mutsuzlaşan, yalnızlaşan sanal dünyada sanal mutluluklar arayan nesiller olacağı görüşündeyim. Eğer o dönemde sosyal medya bu kadar yaygın olsaydı gerek gazeteci kimliği ile gerek sanatçı kimliğiyle olan birçok insan çok başka yerlerde olabilirdi.

  • Sosyal medya kullanmayı pek sevmiyorsun sanki…

Ben Tiktok filan kullanmıyorum. Bunların ajan programı olduğunu düşünüyorum. İnsanların kimlikleri oradan çıkarılıyor. Teknoloji çok güzel ama şeytani yönde kullandığınız zaman çok tehlikeli. Bana göre giderek şeytani yönde kullanılıyor. O yüzden ben sosyal medyanın esiri olmayı doğru bulmuyorum. Bir ortama bakıyorsun herkes kafayı gömmüş, herkesin elinde telefon. Zaten bu ileriki kuşaklarda kemiksel bozukluğa da yol açacak, omurga duruşuna kadar hepsinde olumsuz etkisi olacak. Biz çocukluğumuzda bahçelerde oynadık, ağaçların tepesine çıktık, sokaklarda özgürce yaşayabildik. Hani demin dedin ya ‘keşkelerin var mıydı’ diye… Bir kızım keşke olsaydı. Şu an bu yaşta yapmam ama 20 ile 30 arasındaki yaş diliminde keşke yapsaydım. Çünkü şu an en azından dedesinin bilincini almış olacaktı. Babacığım mesela çiftlikte bir çocuk havuzu yaptırmıştı bana sürpriz. Hayali, benim çocuklarım olur, orada bir yaşam süreriz gibi.

  • "Benim gibi bir kraliçe ancak bir kralla birlikte olur" demiştin. Var mı böyle bir kral? Ayrıca, ünlü erkekle de işim olmaz diyorsun. Neden?

Yok. Anca kralın soytarıları var. Ben camiayı iyi bilen bir insan olduğum için yapamam. Benim gibi duruş sahibiyse amenna. Ama bu duruşa sahip çok fazla insan görmediğim için... Bozulmaması lazım karşımdaki insanın. Ben şunu hazmedemem: Sanat adı altında dizide öpüşecek vesaire. Ben yapamam bunları açık ve net.

  • Kıskançsın o zaman? 

Kıskançlıktan ziyade, insanlar bir şeyin iç yüzünü bilmediği zaman daha mutludurlar. Çok şey bilmek aslında mutsuzluk getirir. Hele bizim gibi ülkelerde cahilsen mutlusundur. Ya da mutluysan cahilsindir.
HERKESİN YÜZÜ YALAMA OLMUŞ

  • İleride, mesela 70 yaşında kendini nasıl hayal ediyorsun?

Babamın yanında, gökyüzünde sizi izliyor olacağım. Hayalim, gitmeden önce, babamın adını yaşatabileceğim şeyler yapmak. Örneğin, geçtiğimiz günlerde Makedonya'da babam adına kitaplık kurduk. Afrika'da babam adına su kuyusu açıldı, onun şiiriyle beraber. Babam hayata evrensel bakan ve tüm çocukları kucaklayan bir insan olduğu için çocuklarla ilgli çok güzel bir şiiri yazıldı tabelaya. Bir vakıf, dernek ya da bir platform kurmak istiyoruz babamla ilgili. Hatta her yıl geleneksel olarak da ‘İlhan Özay Şiir Yarışması’ düzenlemek istiyorum. İnşallah ilkini bu sene 24 Ekim'de yapacağız.

  • Babanın herhalde MEB'de, okullarda okutulan bir kitabı vardı.

Türkiye'de ilk, ilkokul 1. sınıf Türkçe dil bilgisi kitabını babam çıkardı. Babamın çocuklara yazmış olduğu ilk kitap, 10 kitapçıktan oluşan bir seri, benim hayatımdan yola çıkarak oluşturmuş olduğu bir seri. Bu kitabın adı da Filiz'di. Bakar mısın babamdaki öngörüye. Ben daha 8-9 yaşındaydım. 10 kitaptan oluşuyor dedim ya, 10. kitabın adı: Filiz Sanatçı Adayı. 

  • Hemen her gün kadın cinayetleri yaşanıyor ülkemizde. Ne düşünüyorsun?

Ben kadın cinayetlerinin tamamen siyasi olduğunu düşünüyorum. Sanki sistematik bir şekilde birileri düğmeye basmış ve normalleştirilmiş, hak, hukuk, adalet kavramlarının içi boşaltılmış, bu sebepten de bu cani zihniyete, bu katil zihniyete sanki daha bir cesaret verilmiş gibi görüyorum. Buradan tüm siyasilere çağrımdır. Sadece kadın cinayetleri değil. Bugün maalesef bu ülkede hayvana tecavüz ediliyor, çocuğa tecavüz ediliyor. Hayvanlar korkunç şekillerde katlediliyorlar ve bu videolar yayınlanıyor. Babam bana şunu söylerdi, cinnet toplumu yaratılıyor. Bu cinnet toplumunun psikolojik olarak ıslah edilmesi, eğitilmesi lazım. İnsanlara sevgiyi aşılamamız lazım, sevgi dilini kullanmamız lazım. Artık seçim de bitti, geçim başladı. Kendi aramızdaki geçimi ancak sevgi diliyle çözeriz. Bir de ekonomik geçim var. Eğer ki ekonomik geçimle ilişki anlamındaki geçimi sağlam temeller üzerine kurarsak işte o zaman bu tip işlerin içinden başarıyla çıkabiliriz. Ama kuramazsak daha da azarak devam eder.

  • Bazı ülkelerde, bu tip suç işleyenler hadım ediliyor. Böyle bir şey yapılmalı mı sence?

Hapishaneler ayrı bir cumhuriyettir. Orada öyle ağa babalar vardır ki... Adam uyuşturucudan girmiştir ama bu tip konularda kendilerini kral ilan ederler ve suçluyu infaz ederler. Hapishanelerin de kendi kuralları vardır. Oradaki bazı insanlar, hele ki müebbet alanlar hiç affetmez. Ama bu da doğru değil. İnsanları bu şekilde yargıyı kendi içlerine bırakmak da doğru değil. Bu sebepten ne yapılabilir. Yine eğitim... Bir gün Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin'le uçakta karşılaştık. O zaman Aileden Sorumlu Devlet Bakanı'ydı. Fatma Hanım'la yan yana oturuyoruz. Sohbet sohbeti açtı, elinde dosyalar var ve bana gösterdi. ‘Bakın Tuğba Hanım’ dedi. Rektör karısını dövmüş, bilmem kim nesini dövmüş. Bu eğitim, okul anlamındaki eğitim değil. Adam üniversite mezunu, 3 dil biliyor. Eee napayım o eğitimi. Bu eğitim o eğitim değil. Aile içinde başlayan, sevgi, saygı, paylaşım üzerine kurulu bir eğitim bahsettiğimiz. Yoksa istediğin kadar kitap oku, konu o değil. Onlar tabii ki etken ama öncelikle aile içindeki sevgi, saygı, paylaşım, anlayış, hoşgörü, hayata karşı duruşa bağlı eğitimden bahsediyorum.

  • Japonya'da 10 yaşına kadar çocuklara ne bir matematik, ne bir edebiyat hiçbir şey öğretilmez. Sadece ailedeki iletişim, komşuyla arkadaşla iletişim, adap, gelenek görenek öğretiliyor.

Şu anki eğitim müfredatı içler acısı. Ben eğitimci bir ailenin kızıyım. Annem 35 sene emek vermiş. 35 senede binlerce öğrenci yetiştirmiş. Aynı şekilde babam da öyle. Zamanında benim babamın öz Türkçe kullandığı kelimelerden dolayı birçok çocuk kitabı, Tebliğler dergisinden geçmemiştir. Okullarda örneğin doğa bilimi ya da doğa ile ilişkiler diye bir dersin olmasını isterim. Komşuluk ilişkileri nasıl olmalı, edep, adap, üslup gibi konuları işleyen dersler olmalı. Mesela din kültürü ve ahlak bilgisi dersi. Neye göre, kime göre. Çocuğa Arapça dua okutuluyor, anlamını bilmiyor. Bizde o kadar çok eksikler var ki. Japonya mesela inanılmaz disiplinli bir ülke. Milli duyguları yüksek ama bir o kadar da evrenseller. Adamlar bilimde, teknolojide, sanatta, aynı zamanda inançlarını da yaşayarak dünyaya hükmeden ülkelerden biri. Öyle bir saygınlıkla ve inançla yetiştiriliyor ki, harakiri diye bir şey var. Ama özsaygısından dolayı. Şimdi ohoo herkesin yüzü yalama olmuş.

BİZLER HALKIN SESİYİZ

  • Yıllar önce konuştuğum Tuğbasın. Hiç estetiğin var mı?

Hiç estetik yaptırmadım. Botoksum dahi yok. Karşı değilim ama fazlasına karşıyım. Çünkü herkes birbirine benzedi, herkes balık surata döndü. Tamam balıkları seviyoruz da balıklarda sizi gördüğü zaman gerçekten bunlar bizim familyadan ama başka bir soydan diyecekler. Kendilerinin estetiğe uğradığını düşünecekler. Şuna da karşıyım, cinsiyetsizlik falan… Hayır kardeşim! Cinsiyet diye bir şey var. İnsan hakları ölçüsünde herkese saygım var. Ama şu an olanların hepsi biyolojik savaş. Nereden çıkarıldı bu kadar estetik operasyonlar. Kim Kardashianlar, Kendall Jenner'lar falan. Bunlar hep rol model olarak dünyaya pompalandı. İnsanlar 60'larda, 70'lerde inceyken şimdi kocaman bir popo, ipince bir bel, füze gibi göğüsler, balon gibi dudaklara sahip. Sürekli bir şeyler empoze ediliyor. Aslında kapitalizme hizmet ediyoruz. İşin derinine indiğin zaman bunlara karşı durmak lazım. Yani kendini iyi hissettiğin ölçüde tabii ki yaptır ama dozunu aşma. 70 yaşında bir kadının 18 yaşında görünmek istiyorum demesi aslında kendi ruhuyla barışık olmadığının göstergesi.

  • Sanki buzdolabında saklanmış gibisin.

Ben ne dedim. Allah'ın kızıyım, kusura bakmasınlar.

  • Single çıkarıyorsun yakında, rap söyleyeceksin. Sözlerini sen yazdın. Ne zaman çıkacak?

Şarkımdan herkes nasibini alacak. Şarkı parayla ilgili bir şarkı. Lafı gelmişken, şu ev kiralarıyla ilgili lütfen gereği yapılsın. Aynı sitede biri veriyor 5 bin lira, diğeri veriyor 45 bin lira. Depremde de gördük, deprem bölgesinde ev fiyatları almış başını gidiyor. Buna acil bir düzenleme gelsin. Biz halkın sesiyiz. Ay senin tuzun kuru, ne şiş yansın ne kebap gibi bir durum yok. Bizleri de korkutmayın, küstürmeyin. Senin savunduğun bir parti bile gelse, benim savunduğum bir parti bile gelse, bizim gibi insanlar muhalif olmalı. Muhaliflik demek, illa körü körüne karşı olmak değil, eleştirmek demek. Şov dünyası, magazin dünyası artık her ne diyorsak bunun içinde olan birisiyim ama siyasi bir kimliği de olan birisiyim. Bizim içtiğimiz su bile siyasetin ürünüdür. Öteki A suyu çıkarır, diğeri B suyu çıkarır. Biri Amerika'ya hizmet eder o suyla, öteki kendi topraklarına. Munzur suyu kendi ürünümüz. Munzur’dan, gözelerden çıkan muazzam tada sahip bir su. Hiç kimse daha oraya karışamadı. Ama İsrail gelip, senin A suyunu alırsa onun içine ne koyduğunu bilemezsin. İşte bu da bir biyolojik savaştır. O yüzden "Ay ben siyasetle ilgilenmiyorum" denmemeli. Hayattaki her şey siyasetin bir ürünüdür. Bu anlamda da bizim gibi insanlar korkutulmaktan, küstürülmekten, kaçırtılmaktan ziyade kazanılsın.