Dile kolay sinemaya verilmiş 55 yıl… Neredeyse bir insan ömrü… Yüzlerce gise rekorları kıran film. Kimden mi bahsediyorum. Sinema konusunda tam bir profesör olan Engin Çaglar’dan tabii
Yeşilçam’ın usta ismi Engin Çağlar, 55 yıl içerisinde 71 film ve 22 televizyon dizisinde rol aldı. Türk Sinemasının mihenk taşlarından olan Çağlar ile başkanlığını yürüttüğü Film-San Vakfında buluştuk. Şahane bir röportaj gerçekleştirdik. Buyurun sohbetimize…
- Jön Engin Çağlar’ın şöhret hikâyesini merak ediyorum. Nasıl ünlü oldunuz?
Hayat hikayem çok farklı yönlendi. “Fatih”liyim ben. 1940’ta Atikali’deki evde doğmuşum. Oradan Şişli'ye geldik. O dönemler, daha Şişli ilçe değildi. Hem annem hem babam ilkokul öğretmeni. Beni okutmaya çok meraklılardı. Robert Koleji’nin imtihanına soktular. İmtihanı kazandım. Her sene 80 kişi alıyolardı. Şişli’den tramvaya binip, Taksim’e, oradan da Bebek dolmuşlarına biniyordum. Küçük Bebeğe geliyor, oradan da koleje giden dolmuş arabalar vardı. Yatılı kalıyordum aslında. Cuma akşamı eve geri dönüyordum. Yolculuk çok yoruyordu ama zaman içide alıştım. Yalnız yaşamayı da güçlü olmayı da öğreniyorsun. Ben o zaman da çok iyi sporcuydum. Yüksek atlama, uzun atlama falan yapıyordum. Beş sene ortaokulu okudum orada. Sonra sıkıldım "baba beni al buradan" dedim. Babam beni yurt dışına göndermek istiyordu. Amerika’ya gitmemi istemiyordu. Uzak olduğu için “Elim kolum ulaşmaz oralara” derdi. “Peki, İsveç'e gideyim” dedim. “Olmaz. İsveç'in kızları çok güzel” dedi. (Gülüyor…)
- Bakın bu değişik bir bakış açısı…
Sonra Almanya’ya gittim. Almanya’da dört yıl İç Mimarlık okudum. Sonra askerliğe yakalandım. 24 ay askerliğimi yaptım. Şimdi 6 ay bile çok geliyor. Ben 1. Kıbrıs çıkartmasında denizciydim. İki ay da uzadı askerlğim o yüzden. Çıkartma olunca bizi geri çağırdılar. Yarı yoldan döndü donanma. Sonra ben de döndüm. Almanya’ya gitmeyi düşünürken, ‘yarışma var’ dediler.
- O meşhur “Ses Mecmuası yarışması” değil mi?
Aynen öyle. Yakışıklı erkekleri, güzel genç kızları seçiyolar. Türk Sinemasına büyük projeler yapan film şirketleri, gazeteciler, fotoğrafçılar vardı. Yıl 1968. 5 bin 600 erkek, 2 bin 600 civarı da kız yarışmacı vardı. 68 senesinin yarışmasını kazanıp, sinemaya girdim. 1962'de başlıyor yarışma. İlkini Tamer Yiğit kazanıyor erkeklerde. 63'te Ediz Hun, Ajda Pekkan, Hülya Koçyiğit. Bir sene sonra da Sevda Alkor, Tunç Okan… Sonra yavaş yavaş bizim grup geldi. Daha sonra da Tarık Akan, Kadir İnanır var. Yarışmada ikinci oldum. Benim her işim maceralıdır. Oylamada birinci çıkan benim.
- Nasıl?
Seçilen kişiyi filmlerinde bedava oynatmak isteyen biri var. Demişki 'şu' birinci olsun. Jüri demiş ki ‘birinci olacak çocuk belli’. Ama o, ‘biz projeleri onun üzerine yapacağız’ demiş.
- Kafam karıştı…
Yarışma üzerinden 5-6 ay geçti. Baktım hiç arayan soran yok. Almanya'da da teşkilatım hazır. Almanya’ya döndüm. Bir gün telefon çaldı. Arayan Bilge Olgaç’tı. O dönemin en iyi iş yapan kadın yönetmeniydi. İlk kadın yönetmen Cahide Sonku derler ama aslında ilk kadın yönetmen Bilge Olgaç’tır. Cahide hanım o dönemlerde çok nüfuzluydu. Ne isterse yazdırıyordu. Aslında yönetmenliği yoktu. Ama işi bilen, senaryoyu yazan, yöneten Bilge Olgaç’tı. Neyse Fatma Girik ile bir filme başlayacaklarını söyledi. Yeni başlayanları biraz pişsin diye ikinci, üçüncü role koyuyorlardı. Erkek oyuncunun yanında bir yan oyuncu mutlaka olmalıydı. Ama ben başrol olacağımı söyledim.
İkinci ya da üçüncü rol oynamam. Sinemayı hiç bilmeyen bir çocuğun, böyle bir laf etmesi onlara bir garip geldi ama kiminin de hoşuna gitti. ‘Aferin’ demişler. Ne cesaret, çağırın bu çocuğu. 1968 senesi üniversitelerde sinema bölümü yok. Sinemayla ilgili hiçbir okul, kurs yok. Ama ben sinemayı çok iyi biliyorum. Sinemayla ilgili bütün kitaplar bende var. Bütün üniversitelerin söyleşilerine gittim. Bendeki ödüller, Türk Sinema tarihinde kimsenin evinde yoktur. Fatma’yla oynayınca ortalık fena karıştı…
- Çok iyi bir başlangıç gerçekten…
Öksüz filmi Antalya Film Festivalinde yarıştı. İlk 68'de katıldım ben. Öksüz en iyi film ama Bilge Olgaç sol düşünceli olduğu için vermek istemediler. “Birinciliğe layık film yok” dediler. Benim iki filmim vardı yarışmada. Türkan Şoray’la oynadığım "Günah Bende mi?". Onu da seçmişler. “Türkan’la oynayan çocuğun daha birinci senesi. Hemen Altın Portakal verirsek sıkıntı olur” demişler. O sene ödül alan film yok. Öyle olunca döndük. Benim ödül de gitti. Fatma ile oynadığım film, beni zıplattı. Türkan’la oynadığım film de çok önemlidir benim için.
- Yeşilçam’ın tıkandığı bir dönem var. Birçok oyuncu sahneye çıktı ama siz çıkmadınız, neden?
Para kazanmak için mecbur çıkacaklar. İzmir Fuarında çıktığın zaman 3 ay İstanbul'da, 3 ay da Ankara'da çıkıyorsun. Ama ben çıkmadım. Türk Sinemasında çıkmayan 3 kişi var. Türkan Şoray, Ediz Hun ve ben. Teklif tabii ki bana geldi ama ben sinema yapmaya geldim. O teklif bana başka bir yerden bir şöhret çalıyormuşum gibi geldi. Ama parası çok olduğu için Ayhan Işık, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Müjde Ar çıktı.
- O dönemi nasıl anlattınız?
Ben iç mimarım. Babamdan kalan yayınevimiz var. Oranın da sahibiyim. Babam hem öğretmen hem güzel sanatlar akedemisi resim mezunuydu. Babam Şişli’de 5 katlı apartman aldı. Ben de 1 katını inşaa ettim. Hayatımı rahat yaşadım. Sinemadan bütün arkadaşlarım bana gelir yerdi, içerdi.
- O dönem en rahat, en keyifle çalıştığınız kimlerdi?
Üç film Türkan Şoray’la, üç filmi Fatma Girik’le oynadım. Beş filmi Emel Sayın’la oynadım. Her yaptığımız film o senenin oyuncu rekorunu kırıyordu. Bizim oynadığımız şirketler hep üst düzey olduğu için istedikleri sinemaya giriyorlardı. Adana'da açık hava sinemaları vardı. Şehre beni davet ettiler. Gittim sinemaya, en önde filmi seyrettim. Işıklar yandı, 10 dakika ara. Ara verince herkes beni gördü, alkış, kıyamet. Sahneye çıktım, teşekkür ettim. Yan yana sinemalar vardı. Hepsi filmi durdurttu. Beni göremiyolar ama sesimi duyuyolar. Sekiz sinemadan çıt yok, beni dinliyorlar. Onlara da mikrofondan selam gönderdim. Dünyada en çok sevilen isanlar, sinema oyuncularıdır. Mabetlerden sonra en saygı duyulan yer sinema salonudur. Üniversitelerde sinema dersine hoca olarak girdim. Bütün üniversitelerin verdiği ödüller var. Benim ev, sinema müzesi. Dünya sinemasını da iyi biliyorum, yönetmenleri, oyuncuları da… Sinemayı benim kadar bilmezler. Bir üniversiteyle bu nedenle bazı şeyler yaşadık. Bölümü ben kurdum, profesör titrim yok ama sinemanın profesörü benim. “Hangimiz daha iyi biliyosa hocalar seçsin o başına geçsin” dedim, proje yattı. Benimle sinemada başa çıkmak zordur.
- Yeşilçam ruhunu nasıl tanımlarsınız?
Yeşilçam, Hollywood’la aynı manadadır. Holly: kutsal; wood: ağaç çam, bizde de yeşil çam, ben buraya Yeşilçam olduğu için geldim zaten. Orada da aynı manadadır. Yeşilçam Türkiyenin ‘Hollywood’udur. Burada geçerken herkesi tanırdınız. Sinema şirketlerinin olduğu bürolar burada. Erman Han’da film şirketleri vardı. Onların karşısındaki kahveler, Ayhan Işık Sokak, Sadri Alışık Sokak. Firmaların olduğu yer burasıdır. Bizden başka sinemayla ilgili kimse kalmadı. Onlar Mecidiyeköy’e gittiler. Ben de Mecidiyeköy’de bir yerde sinema dersi veriyorum. Sinemada oynamak isteyen yeni oyunculara 2008'den beri sinema dersi veriyorum. Pandemi çıkınca bir araya gelmemiz yasaklandı. Biz yaş grubu olarak kalabalığa giremedik. Sokağa çıkmak yasaktı. Ama bana yasak yok. Türkiye Cumhuriyetinde hiçbir şey bana yasak olamaz. Ben şu an alkol satışı yapan bir dükkanın sahibiyim. O yüzden pandemide bana yasak yoktu. Sinema oyuncusu kendi ülkesinde çok sevilen insandır.
- İyi kazandınız mı?
Çok yedim, içtim, gezdim. ABD'ye gittim, Hollywood'a gittim. Geldiler, beni evden aldılar. Dünyanın her yerinde teşkilatım var. Otelde, motelde kalmam. Kuzenim ABD'de yaşıyor. Biz dünyaya yayılmışız. Ben Şüküroğlu aşiretinin reisiyim. Aşiret devam etmiyor ama şu an büyüğü benim. Bir kısmı Sinop ve Antalya'da.
- Özlüyor musunuz eskileri?
Özlüyorum tabii, çok güzel bir ahenk vardı. Yan oyuncular, kardeş gibi çalışırdı. Gaye o senenin en iyi filmini yapmaktı. En çok parayı kazanan film, en iyi filmdir. Mesela benim Hülya Koçyiğit'le oynadığım ‘Kınalı Yapıncak’ o senenin rekoru. Türkan'la oynadığım ‘Günah Bende mi?’, Emel'le oynadığım filmler çok meşhurdur. Biz her sene 12 film çekerdik. Her ay 1 film, 12 film çekemediysen sen oyuncu değilsin. 79 senesi 12, 70 senesi 12 filmim var. 71 senesi 12 filmim var. Sonra yavaşladı. Seks furyası 5-6 sene sürdü. Ben 6 sene Beyoğlu’na çıkmadım, piyasaya gelmedim seks filminde iş arıyor demesinler diye. 80 ihtilalinde hepsi bitti, o filmler kaldırıldı, o tarz oynatan sinemalar bile kapatıldı. Aradılar beni, yine oynadım ama senede 4-5 film. Bana TV dizisi teklifi geldi. Başrol diye ayrılmıyor TV dizilerinde pek. Bana senaryo geldiğinde ‘en büyük rol bu’ diyorum, ‘abi seni zaten onun için çağırdık’ diyorlar. Proje için tekrar görüşeceğim. Sağlığım yerinde. Aspirin bile içmiyorum, hiçbir şey içmiyorum. Hiçbir sağlık sorunum yok. Adele olarak kuvvetliyim.